INmagazine Sayı: 4 (Ekim - Kasım - Aralık) | Page 35

de ortaya çıkartacağı yeni dünya düzenine odaklanmak daha mantıklı olacak gibi duruyor. Kriz tüm detayları ile sonuçlandığında, böyle bir krizin (varlığından şüphe duymadığımız) kurumsal uyum politikalarına nasıl olup da takılmadığını sorgulamak da ayrıca gerekecek. Zira uyum politikalarının en önemli bileşenlerinden birisi, uyumsuzluğun şirket içerisinde ve/veya şirket dışarısına ihbar edilebilmesini sağlayacak mekanizmaların güvence altına alınmasıdır. İnsan düşünmeden edemiyor: Ne mükemmel bir organizasyonmuş ki, kimse rahatsızlık duymadan sürece ayak uydurup işine devam etmiş. UYUMU KİM DENETLEYECEK? Evet, böylece konumuza da adım atmış olduk: Uyum çabalarının etkinliği ve sağlamlığı devlet denetimine tabi olmalı mıdır? Dünyada tek tük başka örnekleri var ama Türk Rekabet Kurumu da rekabet kurallarına uyumun denetlenmesi görevinin kendisi tarafından ifa edilmesi gerektiğine ikna olarak çok önemli bir karar aldı. (bkz. 15.12.2014 tarihli ve 14-52/903-411 Sayılı Karar: Yıldız Holding A.Ş. tarafından kontrol edilen Dosu Maya Mayacılık A.Ş’nin tam kontrolünün Lesaffre et Compaigne tarafından devralınması işlemi). Öncelikle uyumun genel perspektifini hatırlamakta fayda var. 1800’lü yıllardan beri şirketler, bazen şirket çalışanlarının hukuka aykırı bir işlem gerçekleştirmesinden önce, bazen de kamu otoriteleri tarafından hukuka aykırı işlemleri tespit edildikten sonra çeşitli adlar altında uyum programları gerçekleştiriyorlar. Şirketlerin söz konusu uyum programlarını gerçekleştirmelerindeki amaç ise aslında bu programın hangi dönemde gerçekleştirilmiş olduğu ile doğrudan bağlantılı. Herhangi bir hukuka aykırı işlem sözkonusu olmadan gerçekleştirilen uyum programlarının altında yatan sebep, aslında, çalışanların şirket adına hukuka aykırı işlemler gerçekleştirmesini engellemek, bu bilinci kurumsal yapıları ile kültürlerinin bir parçası haline getirmek ve hukuka aykırı davranış olsa dahi var olan ticari itibarın istikrarını sağlamaktır. Uyum programları şirketin herhangi bir cezaya maruz kalma riskini ölçmek ve piyasa parametreleri ve değişkenlerini daha iyi tanımak bakımından da önem taşır. Bu sayede yüksek meblağlı yargı süreçlerinden, cezai yaptırımlardan ve kamu nezdinde oluşacak herhangi bir olumsuz etkiden kaçınılmaya çalışılır. Hukuka aykırı davranışları veya işlemleri tespit edilen şirketler ise uyum programlarını, şirketlerin çalışanlarından bağımsız bir kişilik olduğunu ve bu tür işlemlerden çalışanların sorumluluğu bulunduğunu, bu tür bir politikaya şirket içerisinde kesinlikle müsamaha gösterilmeyeceğini kamuya açıklama aracı olarak kullanıyorlar. Diğer bir ifade ile şirketlerin bu tür uyum programlarının altında yatan esas sebep, çalışanının davranışı sebebiyle kamu otoriteleri ile tüketici nezdinde kaybettiği güveni yeniden elde etmek ve zarara uğrayan ticari itibarlarını yeniden hızlı bir şekilde yükseltmektir. Benzer uygulamaların, UYUM ÇABALARININ ETKINLIĞI VE SAĞLAMLIĞI DEVLET DENETIMINE TABI OLMALI MIDIR? DÜNYADA TEK TÜK BAŞKA ÖRNEKLERI VAR AMA TÜRK REKABET KURUMU DA REKABET KURALLARINA UYUMUN DENETLENMESI GÖREVININ KENDISI TARAFINDAN IFA EDILMESI GEREKTIĞINE IKNA OLARAK ÇOK ÖNEMLI BIR KARAR ALDI. hukuka aykırı işlemler sebebiyle uğranılması muhtemel maddi zararları önlemek için de kullanıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Tabii kamu otoritelerinin şirketlerin bu olumlu yaklaşımına karşı benimseyeceği politika, yani uyum programları ile kurallarını katı ve etkin bir şekilde uygulayan şirketlerin, çalışanlarının hukuka aykırı davranışlarından sorumlu olup olmayacağı konusu ise sürekli tartışılagelmiş ve bu konuda birçok akademik görüş ortaya çıkmıştır. İlk başlarda, şirketlerin hukuka aykırı işlemlerin gerçekleşmesinden önce uyum programı uygulamalarına ilişkin devlet politikası bu programlara genellikle durumu değiştiren bir etken olarak bakmamak olmuştur. Kurumsal sorumluluğun devam edeceği kabul edilmiş ancak hukuken ilgili olduğu düşünüldüğünden devlet otoritelerinin, şirketlerin uyum programı uygulamalarını şekillendirmeye yönelik olarak çıkardığı hukuki araçlar yürürlüğe konulmuştur; ancak bunların esasen teşvik edici bir yönünün bulunduğunu söylemek zordur. Yani uygulanacak yaptırımlar bakımından şirketlerin bu tür uyum programlarını uygulamaya kendini adamış olması göz ardı ediliyordu. Halbuki şirketler için finansal yararlarının yanı sıra devletler bakımından da hem piyasanın işleyişi hem de politik skandalların engellenmesi/azaltılması açısından bu tür programların uygulanması önem taşıyor. Lakin son zamanlarda hem şirketlerin hem de pratisyenlerin uyum programı uygulamanın ve devlet otoriteleri tarafından özellikle dikkate alınmasının önemine dair çalışmaları meyvelerini vermeye başladı. Örneğin, Avusturalya, Kanada, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya gibi ülkelerde rekabet kurallarına uyumu bir iş kültürü olarak kabul etmiş şirketlere kesilecek cezalarda %15’lere varabilecek indirimler öngören yasal düzenlemeler yürürlüğe kondu. Hatta İngiltere’de, 37 ayrı kliniğin ve 200 hekim üyenin menfaatlerini temsil eden Consultant Eye Surgeons Partnership’in (CESP) rekabet kurallarını ihlal ettiği tespit edildi ve CESP’in kapsamlı rekabet uyum programı uygulamayı taahhüdü kabul gördü. Uyum programı İngiliz rekabet otoritesi (CMA) tarafından yeterli bulunur ve ihlal kararından önce bu uyum programı gerçekleştirilirse para cezasında ciddi oranda indirim yapılabileceği belirtiliyor. Bir diğer çok önemli gelişme de etkili uyum ve etik programları düzenlemelerini içeren 2011 US Sentencing 33