INmagazine Sayı: 2 (Nisan - Mayıs - Haziran) | Page 67

karşın ‘ussal/rational,’ eş deyişle ‘çıkarcı/self-interested’ olduğu için sendikanın sağlayacağı tüm kazanımlardan yararlanmayı isteyeceğini söyler. Başka bir deyişle, hiçbir insanın gerçek anlamda moral olmayı istemediğini, herkesin salt kişisel çıkar uğruna her kuralı çiğnemeye hazır olduğunu kabul eder ve insanları doğru davranışa yöneltmek için yukarıda sözü edilen zorlayıcı bir aygıtı, bir tür ödül-ceza düzeneğinin gözdağını gerekli görür. Eğer bencil davranışa yönelen üyeler küçük bir azınlık olsaydı, hazıra konma probleminin kendisi doğmazdı. Ama bencil davranışa yönelme tüm üyeler için geçerli sayılır ve yine kümenin üzerinde duran hipotetik bir güç kabul edilir. Problemin çözümünü böyle temellendirmek bir köpeğe sopa kaldırmak gibidir. İnsanın bütün törel niteliğini siler, onu kendisi olmayan bir güç tarafından denetlenen bir otomata, sorumluluğa yeteneksiz ve kurtarılmayı bekleyen bir çocuğa indirger. KUŞKUCU DAVİD HUME’A GÖRE, “US HER ZAMAN TUTKULARA BOYUN EĞER.” SPINOZA İSE, USUN TUTKULARA KÖLELİĞİ YENEBİLECEĞİNİ DOĞRULUYOR VE BUNUN SALT ÖZNEL BİR DİLEK SORUNU OLMADIĞINI, İNSANIN USSAL VAROLUŞA YAZGILANDIĞINI GEOMETRİK YÖNTEMİ İLE TANITLADIĞINI DÜŞÜNÜYORDU. TÖRELLIĞIN OLANAĞI Bu realistik ya da daha iyisi pozitivistik bakış açısı da insan toplumunu ve onun tüm belirlenimlerini altyapının denetiminde gören ve bu nedenle yurttaş toplumu kavramını yadsıyarak “kapitalist toplum” tasarımını yeğleyen ideolojinin bakış açısı ile özsel bağdaşma içindedir. Bu görüş bugün de yaygındır ve ahlak felsefesinin birincil sorusuna verilecek yanıtı belirler: İnsan niçin iyi, doğru ve haklı olanı istesin? İnsanın özsel moral niteliğine güvenilebilir mi? Duyunç özgürlüğü kavramı bir yanılsama mıdır? Eğer bir yanılsama ise, insanı iyi, doğru, haklı olanı istemeye ve yapmaya zorlamanın dışında başka bir yol var mıdır? Kötümser ya da nihilistik yanıt insanlığın moral bir belirlenim taşımadığı, hiçbir zaman moral erginliğe ulaşamayacağı ve bu nedenle en sonunda zor üzerine dayalı bir denetim dizgesinin altına alınması gerektiğidir. Bir kural olarak, bu görüşü savunanlar denetleyicilerin moral niteliği sorusunu sormayı düşünmezler çünkü zorlayıcı gücün kendisinin moral olacağı konusunda hiçbir güvence yoktur. Gerçekte, tam tersine, zorlamanın kendisi moral değildir. Zorlama dinsel bir etmen, bir tanrı korkusu, bir ceza beklentisi, bir ödül umudu olabilir ve beklenen sonucu yaratabilir. Gene de böyle sağlanan ahlak en iyisinden dışsal ahlaktır, bireyin kendi duyuncundan doğmuş değildir, ve modern törellik ile geçimsizdir. Böyle insan özgür değildir çünkü kendi duyuncunun yargısına göre davranmaz, ama sorgulamaksızın doğruladığı dışsal bir buy