INmagazine Sayı: 2 (Nisan - Mayıs - Haziran) | Page 14

GÖ R Ü Ş 12 R epuception! Benim uydurduğum bir kavram. 1990’lı yıllarda halkla ilişkilerin tükenmişliği ile sıkıntılar yaşarken bir Londra seyahatim sırasında “Reputation” ile “Perception”ı evlendirmek gelmişti aklıma. İletişim yönetiminde gelinebilecek en üst nokta idi benim için. Çünkü hem itibar hem de sırtını itibara dayamış algı doruklarda olabilirdi… O dönemde özellikle uluslararası PR network’leri arasında kıran kırana bir savaş vardı. Özellikle top 10 dediğimiz büyük networkler; “Reputation” ve “Perception” üzerinden birbirlerine bel altı vuruşlar yapıyorlardı. Biri için diğeri “tu kaka” anlamında bir yorumla aktarılıyordu müşterilere. “Management”da uzlaşmışlardı da başında “Reputation” mı olacak “Perception” mı, orası kaotik bir ortamdı. Dolayısıyla müşterilerin de kafası karışmıştı. “Reputation” mı yaptıracaklardı, “Perception” mı? Bense bu kavgaya bir anlam veremiyordum. Özellikle kurumsal markaların meselesi hiçbir zaman “Perception” olamazdı ama sonuçta ilgili paydaşlarda “nasıl algılandıkları” stratejik bir açılıma muhtaçtı. Yani, işin içinde algının yönetimi zaten olmalıydı. Ama izdüşümü itibar olduğu sürece bu algı bir işe yarıyordu. Bir diğer ifadeyle, altında itibarın dinamikleri olmayan bir algı pek bir işe yaramıyor, kalıcı olamıyor, dahası beraberinde tadilat ve onarıma ihtiyaç duyulan bir kurumsal kimlik sorunu BUGÜNÜN SIYASET ORTAMI IÇINDE ÇOK SIK DUYDUĞUMUZ “ALGI OPERASYONU” IFADESI, IÇI BOŞ VE KISA BIR SÜRE SONRA IPLIĞI PAZARA ÇIKMAYA MAHKUM BIRTAKIM “KISA GÜNÜN KÂRI” IŞLER MANZUMESIDIR! yaratıyordu. Bakınız; BP Meksika Körfezi krizi, Wall Mart çalışanlarının grevi, Mattel’in Barbie bebeklerle ilgili üretim sıkıntıları, Toyota’nın ABD Hükümetinin talebiyle 10 milyondan fazla aracı geri çağırmak zorunda kalması… 2000’lerin başında ABD’de Bridgestone/Firestone ile Ford arasında yaşanan ve sonrasında iki dünya devi arasında husumete dönen olay da tam bir krize dönüşmüştü. Çünkü taraflar “Perception” üzerinden iletişimi yönetmeye kalkmışlardı! Biraz markalar dünyasından uzaklaşalım. Ülkemizde son yıllarda gündeme damgasını vuran olaylara göz ucuyla bakalım. Sonra buradan çıkaracağımız dersleri markalara uyarlayalım. Bugünün siyaset ortamı içinde çok sık duyduğumuz, hatta günlük hayatımızın bir parçası haline gelen “algı operasyonu” ifadesi, içi boş, inandırıcılıktan uzak, kısa bir süre sonra ipliği pazara çıkmaya mahkum birtakım “kısa günün kârı” işler manzumesidir! Televizyonları açıyorsunuz, “algı operasyonu”, gazetelere bakıyorsunuz “algı operasyonu”, güncel gelişmelerle ilgili kitaplara bakıyorsunuz “algı operasyonu”… Algıdan mı, itibardan mı söz ediyoruz. Kafalar karışık! Önce çelişki nereden geliyor, ona bakalım. “Algılar gerçektir ve hayatı bu algılar yönetir” diyoruz ki, bu doğru bir tespit. Ama hemen yanı başında duran tespiti dikkate aldığımız takdirde bunun bir değeri ve anlamı var. “Gerçeklerin bir şekli ile ortaya