SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
estetik ve tekniğe sahip devasa hey-
keller vardı. Yüzlerce heykelin bu
kadar ilkel bir teknolojiye sahip halk
tarafından yapılmış ve dikilmiş ol-
ması Hollandalı denizcilere imkansız
gelmişti .
Daha sonra ada çeşitli Avrupalı de-
nizciler tarafından defalarsa ziyarete
uğradı. Bu ziyaretler ada halkına kö-
tülük, acı ve ölüm getirmekten başka
işe yaramadı. Bu bir nevi katliam ve
soykırım öyle bir hale geldi ki ada nü-
fusu 19.yüzyılın sonuna doğru 111
kişiye kadar düştü.
50
Daha sonra elbette adadaki dev hey-
keller araştırmacıların ilgisini çek-
meye başladı. 1882 yılında Almanlar
adada etnolojik incelemeler yapmak
için geldiler. Daha sonra Adadaki
Moai adı verilen insan heykellerinin
1886 yılında ilk defa fotoğraflarını
çekildi. Ünü araçtırmacı Pater Sebas-
tian Englert, heykellerin 638 tanesini
numaralandırmış ve kategorize et-
miştir. Esasında bu heykellerin daha
önceden 1000 adedin üstünde oldu-
ğu tahmin edilmektedir.
Ada yerlililerin kökenlerinin neresi
olduğu konusunda ilk teorilere göre,
ada halkının Güney Amerika kökenli
oldukları iddia ediliyordu. Fakat daha
sonra yapılan çalışmalar ve DNA ana-
lizleri ile halkın Pasifik Okyanusu’n-
daki adalardan gelen Polinezyalılar
olduğu kanıtlanmış oldu.
Bulunan bir iskelet üzerinde yapılan
karbon testi ise adaya insanların ilk
olarak 318 yılında ayak basıldığını
ortaya koyarken tam olarak ne zaman
yapıldıkları bilinmeyen heykellerin,
M.S. 1000 ile 1600 yılları arasında
inşa edildiği tahmin edilmektedir.
Bahsi geçen zaman diliminde Pas-
kalya Adası’nın çok sayıda kuşun ve
küçük hayvanların yaşadığı gür or-
manlara ve verimli topraklara sahip
olduğuna inanılıyor. Peki ne oldu da
ada şimdiki haline yani yüzlerce de-
vasa heykel ile verimsiz bir hale gel-
Medeniyetlerini oldukça sınırlı kaynaklara dayanarak kuran ve
ona göre bir sisteme sahip olan bu toplumun öngöremediği
çok önemli bir problem vardı. O da adanın kendilerine “arz”
ettiği kaynakların kendilerinin “talep”lerine göre çok daha ye-
tersiz kalmasıydı. Bu yüzden de meydana gelen çevre felaketi
ada halkının tüm medeniyetinin de çözülmesine sebep olmuştu
di. Çeşitli teoriler olsa da genel olarak
kabul edilen teze göre ada kelimenin
tam anlamı ile bir “sürdürülebilirsiz-
lik” faciası yaşadı. Bu teze göre adaya
gelen Polinezyalılar aradan geçen yıl-
lar içinde büyük bir medeniyet kur-
mayı başardılar. Bu medeniyet çeşitli
klanlardan meydana geliyordu ve her
klanın kendi içerisinde bir yönetim
organı bulunmaktaydı. Bir süre son-
ra her klan gösteriş, atalarına say-
gı veya bilemediğimiz bir sebep ile
devasa heykeller dikmeye başladı.
Yazılı kaynak olmadığı için asla bi-
lemeyeceğimiz bir sebepten dolayı
bir anda klanlar arasında bir heykel
yarışı başladı. Heykellerin yapımı ve
taşınması için adadaki palmiye ağaç-
ları sonu düşünülmeden kesilmeye
başladı. Ağaç kesimi sadece adanın
bitki örtüsünün kaybolmasına sebep
olmadı. Toprağı erozyonlara karşı
tutan ağaçların kesilmesi adanın ve-
rimsizleşmesine sebep oldu. Hatta bu
verimsizliğin büyük olasılıkla expan-
siyonel olarak adada ağaçların azal-
masına sebep oldu. Bunun sonucu da
kaynaklar için yaşanan iç savaş oldu.
O kadar ki Avrupalar adaya ilk geldik-
lerinde bir zamanlar ormanlarla kap-
lı olan Paskalya adasında kano yapa-
cak kadar bile ağaç bulunmuyordu.
Paskalya adasındaki toplumu oluş-
turan temel sosyal birim, toprağa or-
taklaşa sahip olan geniş aileler diye
nitelendirebileceğimiz klanlar idi.
Her bir klan hem dini hem de gün-
lük faaliyetler için kendi otoritesine
sahip olan bir şef tarafından yöneti-
liyordu. Paskalya adasındaki bu sys-
tem hem adanın gelişimini hem de
çöküşünü sağlayan yapı idi . Paskalya
adasının en önemli özelliklerinden
biri tarım faaliyetleri için çok az çaba
ve zaman harcanmasıydı. Bu nedenle
klan şeflerinin halkı dini faaliyetlere
yöneltmeleri için fazla zaman kalı-
yordu. Böylece bu küçük ada sakin-
leri Polinezya Kültürünün en karma-
şık dini ritüellerine sahip bir toplum
yaratmayı başardılar. Dini törenlerin
merkezleri Ahu diye adlandırılıyor-
du. Bu alanların 300’den fazlası sa-
hil kenarlarında inşa edilmişti. Pas-
kalya halkının entelektüel seviyesi
Ahuların bir kısmının genel olarak
astronomik olaylara göre şekillendi-
rilmesi ile değerlendirilebilir. Elbette
Ahulara dikilen Moai Ismi verilen dev
heykeller Polinezya halkının dini ya-
pısında büyük öneme sahipti.
Heykeller, adadaki taş ocağında sa-
dece obsidiyen taş aletler kullanıla-
rak oyulmuştular. Son derece estetik
edilmiş bir biçimde bir erkek başı ve
gövdesi oalrak tasarlanmışlardı. Hey-
kellerinin başının üstünde başka bir
taş ocağından getirilen 10 ton ağır-
lığında “kırmızı” bir taş yer alıyordu.
Görülen o ki adalılar için en büyük
sorun her biri yaklaşık 10 metre yük-
sekliğinde olan bu heykelleri adanın
bütün bölgelerine taşımak ve ardın-
dan ahu üzerine dikmek olmuştu. Ja-
red Diamond bu konu hakkında ünlü
eseri Tüfek, Mikrop ve Çelik’te şöyle
bahseder: “Paskalya Adası halkı 30
tonluk taş heykeller dikmeyi başar-
mıştı -kas güçleri dışında herhangi
bir güç kaynağı bulunmayan 7000
nüfuslu bir ada için küçümsenmeye-
cek bir başarı bu.”
Paskalya adalıların heykellerin taşın-
ması için bulduğu çözüm yolu, ada-
nın ve kendi toplumlarının geleceği
için anahtar bir rol oynadı. Adada ta-