“Dünya diyor ki: “Senin ihtiyaçların var, öyleyse onları kar-
şıla, çünkü sen de en soylu ve en zengin insanlarla aynı hak-
lara sahipsin. Bu ihtiyaçlarını karşılamaktan korkma, hatta
onların sayısını artır...” İşte dünyanın şimdiki öğretisi böyle.
Özgürlüğü de bunda görüyorlar. Peki, bu ihtiyaçların sayısı-
nı artırma hakkından ne anlaşılır? Zenginlerde yalnızlık ve
manevi intihar, yoksullarda ise kıskançlık ve adam öldür-
me, çünkü haklarını verdiler. ”
Dostoyevski
49
gösterirler. Belli bir döngüye göre
tarım yapıp toprağın zarar görmesini
engellemeye çalışırlar. Adada yaşayan
balık ve kuşları avlarlar ama özellikle
bu konuda kendilerine sınırlar ko-
yarlar. Bazı dönemlerde avlanmazlar
böylelikle doğanın kendini yenileme-
sine izin verirler. Böylelikle bu ufacık
adada 300 kişi barış ve mutluluk için-
de yaşayabilmektedirler.
Anutalılar için yalnız ve küçük ada-
ları vazgeçilmezdir. Adanın ve top-
lumsal hayatın zarar görmesi halinde
geri dönülemez bir şekilde zarar gö-
rebileceklerini sezmektedirler. Aklı-
mıza bu andan itibaren başka sorular
gelmiyor mu? Peki Okyanusya’nın
bu küçük adası gibi dünyamız da bi-
zim için vazgeçilemez değil mi? Baş-
ka gideceğimiz bir yer olmadığı için
dünyamızın kaynaklarını etik ve sür-
dürülebilir bir şekilde kullanmaktan
öte bir çaremiz bulunuyor mu? Hatta
alanı biraz daha küçültürsek iş dün-
yası da birbiri ile rekabet ederken
kendi ekosistemine zarar verecek
davranışlardan kaçınması herkesin
faydasına değil mi? Örnek olarak
yolsuzluğa bulaşmış bir firma aslında
kendi sektöründe şartların daha da
kötüleşmesini sağlamıyor mu? Kısa
vadeli kazançların uzun vadeli fela-
ketlere yol açmasına neden izin ve-
riyoruz? Bu tür bir hırsın yol açacağı
felaketleri doğa insanı olarak sezebi-
len ve ona göre bir yaşam tasarlayan
Anutalılardan bu açıdan öğrenecek
çok şeyimiz var.
Bir başka soru da “peki Anutalılar
ya tam tersi olarak davransalardı
ne olurdu?” Aslında onun cevabı da
Anuta’ya çok da uzak olmayan bir
başka adadan geliyor; Paskalya ada-
sından.
Paskalya adası ve akibeti Anuta ada-
sında yaşanan sürdürülebilir ve etik
hayatın tam tersi ve kötü bir örneği
gizemli bir adada karşımıza çıkıyor.
64 kilometrelik bu küçük adada en
yakın kara parçasına 1300 mil uzak-
lıkta yer alıyor ve dünyanın geri ka-
lanı tarafından Paskalya adası olarak
adlandırılıyor.
Paskalya adası geçmişte yaşadıkları
ise sürüdürülebilir ve etik bir haya-
tın tüm bir toplum ve çevre için bize
önemini işaret ediyor.
Paskalya Adası’nın ortasında 507
metre uzunluğundaki Terevaka ya-
nardağı bulunuyor. Doğusundaki 2
yanardağ ile birlikte üçgen şeklini
alan ada, okyanus tabanından yükse-
len 3000 metre yüksekliğindeki dev
bir yanardağ gibi denizen ortasında
yer alıyor.
1722 yılında Hollandalı denizci Ja-
cob Roggeveen ve ekibi adaya basan
ilk avrupalılar olduğu zaman garip
bir manzara ile karşılaştılar. Halk ol-
dukça ilkel koşullarda mağaralarda
yaşarken, adanın her tarafında bu
ilkel halk tarafından yapılamayacak