Film Studio Dijital Dergi Ağustos 2014 | Page 98

98 SİNEMATELEVİZYONDERGİSİ AĞUSTOS2014 MÜJDEIŞIL ne odaklanan, gişe garantili senaryoların revaçta olduğu düşünüldüğünde, Taylan Biraderler’in inceliğine, duyarlılığına sahip senaryoların yazılması, yazılsa dahi çekim şansı bulabilmesi kolay görünmüyor. Yine de minimal sinema örneği olarak, ilerleyen zamanlarda karşımıza böyle yapımların çıkma ihtimali var. İstanbul’un fethinin filminin bile birkaç sene önce yapıldığı düşünüldüğünde, gişe kaygılarının bir kenara bırakılıp, 17 Ağustos’un tam teşekküllü, büyük bir prodüksiyonda perdeye gelmesi ise hayli zaman alabilir. DEPREM TRAJEDİSİNİN DİZİ SEKTÖRÜNE YANSIMALARI Açıkçası diziler, 17 Ağustos depremini ele alma çabasında, sinema filmlerinden daha geride kaldı. Depremi konu edinen dizi olarak “Genco” geliyor akıllara. Gençlik dizisi olan Genco, 2007-2008 yılları arasında Kanal D’de 51 bölüm yayınlanmıştı. Kemal Uzun’un yönettiği dizi, depremden sağ kurtulan iki kardeşin değişen hayatlarını anlatıyordu. ‘Çalıntı’ iddilarından bu dizi de etkilenmiş; 17 Ağustos 1999, 03:02 adlı kitabın yazarı, deprem mağduru Çağdaş Koç, Genco’nun kendi senaryosu olduğunu söylemişti. Dizinin senaristi Hakan Haksun ise bu iddiaları reddetmişti. DİZİLER DEPREMİ NEDEN GÖRMEDİ? Dizi sektörünün 17 Ağustos’a dair bugüne kadar pek fazla söz söylemeyişini, teknolojik maliyetlerden çok (pek çok dizi, sinema filmlerinden daha profesyonelce çekiliyor günümüzde), dizilerin iç dinamiklerine bağlamak mümkün. Zira depremin meydana geldiği 1999’da ve ardından 2001’de Türkiye’de ekonomik krizler yaşanmıştı. Kriz zamanlarında genel olarak içine kapanan seyircinin eğilimi, beyazcamda kendi yaşadığı acı gerçeğin yansımasını görmek ve korkularıyla yüzleşmek değil, kafasını dağıtacak ve sıkıntılarını unutturacak ‘hafif’ yapımları izlemekten yana oldu. Bu süreçte yarışma programları ve “Çocuklar Duymasın” gibi komedi ağırlıklı diziler popülerleşti. Aradan geçen zaman zarfında ve ekonomik krizlerin etkisinin hafifleştiği dönemlerde 17 Ağustos’un neden ele alınmadığı sorusunun cevabı ise; dizi senaryolarının hep belli akımları takip etmesinde yatıyor. Tarihi diziler ya da mahalle dizileri revaçta ise, bu modaya uygun yapımlar arka arkaya sıralanıyor televizyonlarda. Farklı bir kulvarda yürüme çabası, risk olarak değerlendiriliyor. Hele ki konu deprem gerçeği ise ekstra çaba, özen gerekiyor ki bunun maddi karşılığını alma garantisi (rating, reklam gelirleri vs.) bulamayan yapımcılar, böylesi sorumluluk isteyen bir projenin altına girme konusunda tereddüt yaşıyor. BELGESELLER, DEPREMZEDENİN SESİNİ DUYMADI Depremin her yıldönümünde televizyonda özel programlar ve anma etkinlikleri yayınlanıyor. Özellikle haber kanallarında arşiv görüntülerle, 17 Ağustos’ta yaşananlar kısaca ekranlara geliyor. 17 Ağustos hakkında ‘tam teşekküllü’ belgesel olarak Can Dündar imzalı yapım, emsal gösterilebilir. “O Gün” adlı belgesel serisinin bölümlerinden biri olan, 45 dakikalık Deprem, 17 Ağustos’un 3. yılında CNN Türk ekranlarında yayınlanmıştı. Belgesel, yabancı ve yerli kurtarma ekiplerinin anıları eşliğinde, depreme dair arşiv görüntülerden oluşuyordu. Aradan bunca zaman geçmesine karşın 17 Ağustos üzerine Dündar’ın belgeselinin üzerine bir şeyler ekleyebilen yapımlar izleyemedik. Oysa ortada izi sürülecek nice gerçek var. Örneğin onca ölümün sorumlusu olarak çok az kişi suçlanmış, içlerinden sadece Veli Göçer hapse girmiş, o da depremin 12’nci yıldönümüne kısa süre kala tahliye olmuştu. Deprem gerçeği gösterdi ki, Michael Moore bakışı getiren belgeselcilere ihtiyacımız gün geçtikçe artmakta.