Film Studio Dijital Dergi Ağustos 2014 | Page 32

[email protected] Öktem Başol ÖktemBaşol Bilgi Üniversitesi Sinema-TV Bölüm Başkanı Senaryo geleneği 60’lı yıllarda Türk sineması dünyada kendisini 3. Sıraya çıkaracak kadar film üretirken senarist denilince akla gelen isimler meşhur Bülent Oran-Safa Önal-Erdoğan Tünaş üçlüsüydü. Günümüzde sokaktan geçen birine hangi senaristleri tanıdığını sorsanız belki Meral Okay, Birol Güven, ya da biraz daha ilgili ve daha genç ise Kerem Deren, Emrah Serbes gibi isimleri telaffuz eder. Dikkat edilirse yeni dönemde önemsenen tüm isimler televizyon senaristleridir. Sinemada ise aklımızda yer eden, belli bir gelenek oluşturma potansiyeli olan ya da belli bir senaryo geleneğinden gelen hiç kimse yoktur. Bunun elbette ki bir çok nedeni vardır ama esas itibarıyla sinemamızın sektör olma özelliğini kaybetmiş olması önemlidir. Halbuki senaryo, sinemanın belki de diğer bütün alanlarından daha fazla geleneğe bağlıdır. Geleneğe bağlı olmak, sizden önceki senaristlerin eserlerini kopya etmek değildir. Çünkü zaten her senarist ayrı bir dünyadır, kendine özgüdür. Buna karşılık, senaristlerin kendi dünyasından, kendi ülkesinden, kendi çevresinden eserlerini takip edecekleri, bağlanacakları, kariyerlerine hayranlık duyacakları bir baba figürüne ihtiyaçları vardır. Sanatçı anketlerinde “Mesleğinizde kimlerden etkilendiniz?” diye bir bölüm vardır. Buna “Hiç kimseden etkilenmedim, özgünüm ben!” diye cevap vermek maalesef bir insanı özgün kılmaz. Buna karşın, bir Türk senaristinin örnek göstereceği kişi sayısı da sınırlıdır. Sektörel anlamda oldukça gelişmiş Amerikan sinemasının kendi içinde de gişe filmleri ile daha bağımsız yapıtlar arasında ayırım yapılmaktadır. Ancak gişe filmi diye tabir ettiğimiz ve entelektüel bağlamda belli bir genellemeyle daha aşağıda tutulanbazı filmlerin senaristlerinin de olağanüstü birikimli ve Amerika’nın o ünlü senaryo geleneğinden gelme olduğunu biliyoruz. Bir örnek vereyim: Bugünlerde vizyona girecek Deliver us from evil (Bizi Şeytan’dan koru) adlı bir korku filmi var. Filmin senaristi Paul Harris Boardman üniversite’de psikoloji diploması olan bir yazardır ve yalnızca fantastik filmler yazmıştır. Şeytan Çarpması (Exorcism of Emily Rose) senaryosundan bir kaç sene sonra, önemli yönetmen Atom Egoyan ile Devil’s knot (Şeytan düğümü) filminde çalışmıştır. Yani yalnızca kendine belirlediği alanda çalıştığı için başarısı artmış ve son dönemde yazdığı filmlere ortak da olmuştur. Ayrıca John Hopkins Üniversitesinden yaratıcı yazarlık diploması da vardır. Boardman bununla kalmamış, USC (University of Southern California) ‘da sinema dersleri de almıştır. Ama bunlardan daha da önemlisi, Amerikan tiyatrosunun en önemli yazarlarından kabul edilen ve “Kim korkar hain kurttan?”’ın yaratıcısı Edward Albee ile birlikte çalışmış olmasıdır. Yani bir anlamda Boardman’ın manevi babası odur. Genç senaristler çoğunlukla heyecanlı ve kibirlidir. Eleştiriye tahammülsüzdür. Bu yüzden saygı duyaca ğı, kayıtsız şartsız inanacağı senaristik bir figür, onun hem mesleki, hem de insani gelişimine yardımcı olacaktır. Amerika’da bazı istisnalar dışında piyasa filmleri olarak nitelendirebileceğimiz yapıtlarda da çalışan Paul Harris Boardman’ın ne kadar birikimli olduğunu gördünüz. Ancak Boardman’ın en büyük kazancı hiç kuşkusuz büyük dramaturj Albee ile yaptığı çalışmadır. Yani hemen her senaristin geçmişle hem manevi hem de sektörel bir bağı bulunmaktadır. Ülkemizde belki bugünün senaristleri geleceğe doğru bir gelenek oluşturabilirler. Ancak bunun için sinema filmi de yazmaları ve eserlerinin tutarlılığına dikkat etmeleri gerekir.