Önemli istatistikler söylüyor Hrant; Ermenistan’da
15 Cezaevi ve yaklaşık 5000 mahkûm bulundu-
ğunu, kadın mahkumların %5 oranında olduğunu,
mahkumların %70inin 3-10 yıl arasında ceza aldık-
larını anlatıyor.
Haç, Gül ve Nar
Tespihleri yapanlar genelde 10 yıldan fazla cezası
olanlar. Haç motifleri kullananlar tövbe edenler. Gül
ve farklı çiçekleri kullananları cezaevine bir gönül
ilişkisi düşürmüş genelde.
Mücevher kutularını hırsızlık suçundan yargılanıp
ceza alanlar yaparlarken, Nar motifi “Ermenistan
aşıkları” tarafından tercih ediliyor. Tüm bunları
Hrant ile konuşarak ve çoğu zaman onun yardımı
ile keşfediyorum. “Hepsini anladım da, bu keman
motifi neyin nesi?” diye soruyorum.
“Onlar Maestro’nun eser-
leri” diyor bu küçük dün-
yadaki
mihmandarım.
Türkiye’deki
gazetelerin
ikinci sayfalarından alışık
olduğumuz bir hikaye, an-
latacağı. Aşık kız ve oğlan
ve onları ayırmaya çalışıp
başarılı olan bir kız anne-
si. Askerden döndüğünde
sevgilisinin artık bir kocası
olduğunu duyan 21 yaşın-
daki “Maestro”, kayınvali-
desi saydığı kadına uygu-
ladığı şiddet sonucu onu
öldürmüş. Trajedinin sonu
karşımda duran keman ve
piyano şeklindeki ahşap
heykelcikler. “Bir görsen,
karıncayı incitmez Maest-
ro, kapıyı bile sert kapatmaz, hakim olamamış işte
bir anlık sinirle hata yapmış...” diyor.
Hata. Bu dükkandaki her şey bir anlık ya da uzun
planlanan hataların eseri aslında ve o yönüyle bakıl-
dığında gerçekten hüzünlü. Dükkanda kilimler dı-
şında her şey farklı ağaçlardan yapılmış ve nedense
dükkana ilk girdiğim andan beri Nazım Hikmet’in
“Ne güzel şey hatırlamak seni. Sana tahtadan bir
şeyler oymalıyım yine: bir çekmece, bir yüzük...” di-
zelerini hatırlatıyor.
Hrant devam ediyor, “Satış fiyatını bile kendileri be-
lirliyorlar, %20si dükkana kalıyor, satılınca onların
hesabına yatırıyoruz”.
Ermenistan Rehberi
Azaduhi yaklaşık bir saattir kimsenin adım at-
madığı dükkana giren yaşlı adama doğru iler-
liyor. Doğru zaman diye düşünüyorum. “Sen
cezaevinde kaldın mı?” sorusunu en sonunda
sorabiliyorum. “14 yıl” diyor Hrant ve devam et-
miyor. Devamını soramıyorum.
Azaduhi yaşlı adama bir tespih paketliyor. Dön-
düğünde “Sevan Cezaevi’nde yapılanı istedi, 8
sene orda kalmış” diyor. Müşterilerin de eski tu-
tuklular olabileceğini düşünüyorum. Teşekkür
edip kapıya doğru yürüyorum, tam çıkacakken,
Hrant “Kahve içmedin, bir kahve iç sen!” di-
yor. Bu, bana hikayesini anlatmak istediğinin bir
işareti, öyle hissediyorum. Azaduhi kahve pişir-
meye gidiyor, beklenmedik bir şekilde başlıyor
anlatmaya Hrant:
“19 yaşındaydım, zengin olmak istiyordum.
Zenginlerin evlerine girip soyuyorduk. Oyun
gibi. Keşif yapıyorduk öğlenleri, hangi odadan
ne çalsak diye, haritalarımız, krokilerimiz falan
vardı. O zaman kahraman gibi hissediyordum
kendimi. Eve gidip çaldıklarımı koltuğa diziyor,
keyifleniyordum. 4 kişilik bir gruptuk. Bir gün
birimiz yakalandı ve hepimizi ele verdi. Meğer
içimizden biri katilmiş aynı zamanda, Polis sor-
gusu sırasında öğrendik biz de. Büyük ihtimal
soygun bize nasıl oyun geliyorduysa, can almak
da oyun geliyordu o arkadaşa. Yargılanıp 14 yıl
cezaevinde kalınca, ne yaptığımızı anladım. Ne
kadar suçlu, ne kadar korkunç olduğumuzu.
Artik suçumu çektim, hayata borcum yok, ada-
lete de ... Ama insanlar karşısında hala suçlu
hissediyorum kendimi, geçmiyor. Sicilim kirlen-
di, iş bulamıyorum.
Kızmıyorum beni işe almayanlara; sen yamacın-
da bir hırsız ister misin? Nasıl anlatabilirim artık
pişman olduğumu, hadi anlattım diyelim, kim
inanır? 14 yıl başka bir gezegende yaşamışım,
buraya ancak alışabildim zaten. Başta her şey
daha zordu, yolda bana bakanlar beni tanıyor,
ne yaptığımı biliyor, benden nefret ediyor diye
düşünüyordum. Ama kararlıyım yeni bir hayat
kuracağım, evleneceğim, kim bana kız verir
bilmem, ama kimle evlenirsem evleneyim ona
da, çocuklarıma da iyi bakacağım. Çocuklarıma
suçun nasıl bir şey olduğunu anlatacağım. Dü-
şündüklerinden daha korkunç bir şey olduğunu
kafalarına sokacağım. Sen de lütfen yazma adı-
mı, Hrant de bana, öyle yaz ki okuyanlar sevsin
beni, onu sevdikleri gibi, onun da toprağı bol
olsun, hafif olsun...” (Agos Gazetesinde yayın-
landı)
79