ERMENISTAN REHBERI E-KITAP ERMENİSTAN REHBERİ | Page 78

Ermenistan Rehberi Vernisaj’da Bir ‘Hatalar Müzesi’ Alin Ozinian, Siyasi Analist Vernisaj, diğer bir deyişle resim ve el sanatları pazarı Yerevan’ın en soluk aldıran yerlerindendir. En yorgun hissettiğiniz, umutsuzluğa kapıldığınız anda bile pazarının içindeki küçük yürüyüş sizi kendinize getirir. “Küçük” Ermenistan’ın kaldırı- ma tünemiş sigara tüttüren ya da şah-mat (sat- ranç) oynayan “Büyük” sanatçılarının eserlerini görür, üstüne üstlük iki kelam edersiniz. El işi ya- pan kadınlar ile hayatının zorluklarından bahse- der, tezgah açmaya utanan sanatçıların mallarını sergileyen satıcılara içten içe kızar “Acaba tüm satışı hiç el sürmeden sahibine veriyor mu?” diye kuşkulanırsınız. Gördükleri genç Avrupalı turistler ile hala dış dün- yanın dili sandıkları Rusça ile konuşmaya çalışan yaşlı ustalara önce güler sonra üzülürsünüz ama en önemlisi pazarın sonuna geldiğinizde hem tat- min hem hayranlık duyarsınız. Bir gün Vernisaj’ın tam arkasına düşen küçük vitrinli bir mağaza takıldı gözüme. Üzerinde Er- menice harfler ile “Mahpushane Sanatı” yazısını okuduğumda gözlerime pek itimat etmedim, Ver- nisaj yürüyüşü bile artık gündemin sıkıntısından kurtaramıyor insanı diye düşündüm. Daha dik- katli bakıp, Latin harfleri ile “Prison Art” yazısı- nı görünce, büyük bir merakla mağazaya doğru yürümeye başladım. Üç dört metrekarelik bu mağazanın Yerevan’da alışık olduğumuz el işi hediyelik eşya mağaza- larından ilk görüşte hiçbir farkı yok gibi güründü. Buranın aslında tam bir “Hatalar Müzesi” olduğu- nu henüz anlamadığım için böyle düşünüyordum. Yirmili yaşlardaki tezgahtar kadın “Hediye için mi bakıyorsunuz?” dediğinde, “Cezaevindeki in- sanlar mı yapıyor bunları?” diye soruyorum çe- kinerek. Evet cevabını aldıktan sonra ilgimden memnun anlatmaya başladı: “Bu dükkan 2005 yılından beri çalışıyor. Evet, şaşırmayın, sizin gibi bilmeyen çok kişi var. Her giren şaşırıyor, ne gü- zel diyor ama bir şey almaya çekiniyorlar. Neden mi? Çok basit; bir mahkumun elinin değdiği, onun yaptığı herhangi bir şeyi ne eve götürmek ne de hediye etmeyi içlerine sindiremiyorlar.” “Ne acı” diyorum yüksek sesle. “Siz gazeteci mi- siniz?” diye soruyor. 78 Neden sordun, dediğimde aldığım cevap sevimsiz. “Kadınlar içeriye ayak basmıyorlar genelde, turistler bile, hiç hoşlanmıyorlar bu dükkandan...” diyor. “Mahkumlara Destek” sivil toplum kuruluşunun bir projesi olan dükkan, anlaşılacağı gibi cezaevinde bulunan kişilerin el sanatlarını geliştirmenin yanında onlara “dış dünya” ile bir iletişim yolu açabilmek için tasarlanmış. Dükkanda 500-15.000 Dram ($1 -30) arasında fiyatları değişen minik kilimler, süs eşyaları, tespihler ve mücevher kutuları ve daha birçok hedi- yelik eşya var. Birlikte bu makalede adının Azaduhi (Özgür) olması- na karar verdiğimiz genç kadın beni oturtup bir kah- ve içmenin derdinde. Ta- bir yerindeyse “dolmuş”, konuşmak istiyor. Ama ben tek tek tüm eşyalara bakmayı sürdürüyorum. Tam “Tanıyor musun yapanları?” diyecekken, otuzlu yaşların sonun- da bir adam giriyor içeri, elinde bir koli, yeni “mal- ları” getiriyor anlaşılan. Göz-kaş ile Azaduhi’ye “Kim bu?” diyor, zarar- sız yanıtını almış olacak ki selamlıyor beni, hedi- yelikleri beğenip beğen- mediğimi soruyor. Bir iki cümleden sonra adının yine bu makalede Hrant olmasına karar verdiğimiz adamın cezaevi ve mağa- za arasındaki köprü olduğu ortaya çıkıyor. Tüm sa- natçı mahkumları tanıyor Hrant. “Tek tek söylerim hangisinin kimin eseri olduğunu” diyor. Tüm kilimlerin, Ermenistan’ın tek kadın ve çocuk cezaevi olan ve Abovyan şehrinde bulunan Abovyan Cezaevindeki kadınlar tarafından yapıldığını söylüyor. Karabağ desenli olanı tutuğumda “Nune yaptı onu!” diyor. “İsimlerini söyleme hikayelerini anlat” dedi- ğimde bilinmedik bir alemin kapısına yaklaşıyoruz. Bu yazıya sığdıramayacağım kadar hikaye anlatıyor Hrant. Her biri bilindik, her biri can sıkıcı, kötü ve vahşi. Ve her biri insana ait.