Çalışma Odası « ed
“Ankara’nın savunma sanayi ve nanoteknoloji gibi çok önemli alanları var ama
benim vazgeçilmez olarak gördüğüm iki
sektör var;
sağlık ve tarım. Eğer kendi ürettiğini
kendisi tüketecek kapasitede ise ve
sağlıklı yaşayacağı unsurları kendisi
üretiyorsa diğer sektörlere
geçilmesi gerektiğine inanıyorum. Tarımda kendi kendimize yeterli olmalıyız ve tarım sanayisini geliştirmeliyiz. Ankara tarımda Konya’dan
sonra Türkiye’nin en büyük ikinci ili. Sağlık sektöründe de çok ciddi bir altyapısı
“Ankara’ya Doğu ülkelerinden
ilgi daha fazla”
Ankara’nın kalkınmasında sadece yerli
sermaye rol oynamıyor
elbette. Yabancı yatırımcıların ilgisi
de giderek artıyor
gibi görünüyor.
Genel olarak, Çin,
Kore ve diğer
Doğu ülkelerinden
ilgi olduğunu belirten Arif Şayık,
yabancı yatırımcılar konusunda,
“Batı zaten neyi
alıp, neyi satacağını bizden daha iyi biliyor. Dolayısıyla onlara yatırım ortamını anlatacak faaliyetlerimiz olmuyor. Ama İslam coğrafyası ve
Uzak Doğu’da çok ciddi bir sermaye birikimi var ve bu sermayelerini Ankara’ya
aktarmak istiyorlar. Fakat onların da bilgisi zayıf… Girişimci gibi davranmadıkları için, neyi nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Birbirimize alışmamız zaman
alıyor” diye konuşuyor.
Şayık’ın verdiği bilgiye göre son dönemde, Çinli bir firmaya güneş enerji panelleri üretimi için yatırım ortamı hazırlanıyor. Yüzde 100 teknoloji transferi
sağlanacak bu yatırımla birlikte, ÇinDoğu Türkistan ortaklı bir firmanın Kızılcahamam’da sağlık alanında tedavi
merkezi kurmaları söz konusu…
“Ticarileşme süreci iyi
işlemiyor”
var. Özellikle medikal sanayinde ileri teknoloji ortamı çok iyi... Bu sektörlere direkt mali destek sağlıyoruz. Bundan sonra savunma sanayi, nanoteknoloji, hizmet
sektörü ve diğer alanlara neler yapılabileceğini görüşüyoruz. Beşeri sermaye ile
ilgili Ankara’nın bir sorunu yok ama ulaşım sıkıntısı var. Dolayısıyla firma belirli bir noktadan sonra yavaş yavaş gitme
planları yapıyor. Bununla ilgili gelişmeler yeterli olursa firmalar kalır. Sanayiciye sunulan imkânlarla ilgili bir durum
bu…”
Arif Şayık’ın geleceğe dönük değerlendirmeleri ise dikkat çekici uyarılarla
dolu:
“Ürünün ticarileştirme sürecinde başarılı olamazsak, uzun dönemde uluslararası firmaların tedarikçisi olarak kalacağız
gibi düşünüyorum. Varlığını özgün değerlerle sürdürmenin temel koşulu, içinde yetiştirdiğin bilim adamlarının ve
inovatif kişilerin bilgilerini sanayiye uygulamaktır. Bu süreç şu anda bizde iyi işlemiyor. Devlet aslında bu süreçte bizden
önde gidiyor. 12 kamu kurumu, 160 te-
matik destek sağlıyor. Girişimcilerin
hem rekabet korkusu, hem gelecek ile ilgili beklentilerinin muğlak olmasından
dolayı daha kısa dönemli ve daha karlı
yöntemleri uyguluyorlar. Bize uyum sağlayacak girişimcilerin bizi bulması gerekiyor. Çaba var ama iyi olur inşallah diyelim.”
“Her şehir
marka şehir
olamaz!”
Ankara Kalkınma Ajansı Genel
Sekreteri Arif Şayık, son yıllarda
deyim yerindeyse “moda” olan
her şehrin “marka şehir” olma
isteğiyle ilgili değerlendirmede
bulunurken şunları söylüyor:
“Türkiye’de şöyle bir sıkıntı var;
Batı tandanslı rüzgârlara kapılma
sıkıntısı. Ancak hayal kırıklıkları
yaşanıyor. Her şehir marka
şehir olamaz. Hepsi gayret
eder ancak içlerinden bir kısmı
olabilir. Ankara’nın marka şehir
olma potansiyeli mevcut.
Dünya çapında ürünleri var.
Örneğin, kıl keçisinden elde
edilen yünün dünyada eşi
benzeri bulunmayan bir kalitesi
söz konusu. Başka bir
coğrafyada böyle bir ürün
üretme imkânınız yok. Biz bu
konuda girimcilerle
görüşüyoruz. Bu değeri
Ankara’nın bir markasına
dönüştürmeliyiz ve dünyaya
satmalıyız. Ankara’da bununla
ilgili bir tekstil fabrikası kurulabilir.
Aynı zamanda Ankara’nın kırsal
kalkınmasını da geliştirmiş
oluruz. Bu değerler üzerinden
gidilirse marka şehir olunur.
Genel tanıtımlar üzerinden
giderek marka şehir olunmuyor.
Reklam kampanyaları ile
broşürlerle olacak iş değil!”
| ekonomik denge | 29