Ekonomik Denge MART-NISAN 2016 | Page 31

Çalışma Odası « ed “Ankara’nın savunma sanayi ve nanoteknoloji gibi çok önemli alanları var ama benim vazgeçilmez olarak gördüğüm iki sektör var; sağlık ve tarım. Eğer kendi ürettiğini kendisi tüketecek kapasitede ise ve sağlıklı yaşayacağı unsurları kendisi üretiyorsa diğer sektörlere geçilmesi gerektiğine inanıyorum. Tarımda kendi kendimize yeterli olmalıyız ve tarım sanayisini geliştirmeliyiz. Ankara tarımda Konya’dan sonra Türkiye’nin en büyük ikinci ili. Sağlık sektöründe de çok ciddi bir altyapısı “Ankara’ya Doğu ülkelerinden ilgi daha fazla” Ankara’nın kalkınmasında sadece yerli sermaye rol oynamıyor elbette. Yabancı yatırımcıların ilgisi de giderek artıyor gibi görünüyor. Genel olarak, Çin, Kore ve diğer Doğu ülkelerinden ilgi olduğunu belirten Arif Şayık, yabancı yatırımcılar konusunda, “Batı zaten neyi alıp, neyi satacağını bizden daha iyi biliyor. Dolayısıyla onlara yatırım ortamını anlatacak faaliyetlerimiz olmuyor. Ama İslam coğrafyası ve Uzak Doğu’da çok ciddi bir sermaye birikimi var ve bu sermayelerini Ankara’ya aktarmak istiyorlar. Fakat onların da bilgisi zayıf… Girişimci gibi davranmadıkları için, neyi nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Birbirimize alışmamız zaman alıyor” diye konuşuyor. Şayık’ın verdiği bilgiye göre son dönemde, Çinli bir firmaya güneş enerji panelleri üretimi için yatırım ortamı hazırlanıyor. Yüzde 100 teknoloji transferi sağlanacak bu yatırımla birlikte, ÇinDoğu Türkistan ortaklı bir firmanın Kızılcahamam’da sağlık alanında tedavi merkezi kurmaları söz konusu… “Ticarileşme süreci iyi işlemiyor” var. Özellikle medikal sanayinde ileri teknoloji ortamı çok iyi... Bu sektörlere direkt mali destek sağlıyoruz. Bundan sonra savunma sanayi, nanoteknoloji, hizmet sektörü ve diğer alanlara neler yapılabileceğini görüşüyoruz. Beşeri sermaye ile ilgili Ankara’nın bir sorunu yok ama ulaşım sıkıntısı var. Dolayısıyla firma belirli bir noktadan sonra yavaş yavaş gitme planları yapıyor. Bununla ilgili gelişmeler yeterli olursa firmalar kalır. Sanayiciye sunulan imkânlarla ilgili bir durum bu…” Arif Şayık’ın geleceğe dönük değerlendirmeleri ise dikkat çekici uyarılarla dolu: “Ürünün ticarileştirme sürecinde başarılı olamazsak, uzun dönemde uluslararası firmaların tedarikçisi olarak kalacağız gibi düşünüyorum. Varlığını özgün değerlerle sürdürmenin temel koşulu, içinde yetiştirdiğin bilim adamlarının ve inovatif kişilerin bilgilerini sanayiye uygulamaktır. Bu süreç şu anda bizde iyi işlemiyor. Devlet aslında bu süreçte bizden önde gidiyor. 12 kamu kurumu, 160 te- matik destek sağlıyor. Girişimcilerin hem rekabet korkusu, hem gelecek ile ilgili beklentilerinin muğlak olmasından dolayı daha kısa dönemli ve daha karlı yöntemleri uyguluyorlar. Bize uyum sağlayacak girişimcilerin bizi bulması gerekiyor. Çaba var ama iyi olur inşallah diyelim.” “Her şehir marka şehir olamaz!” Ankara Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Arif Şayık, son yıllarda deyim yerindeyse “moda” olan her şehrin “marka şehir” olma isteğiyle ilgili değerlendirmede bulunurken şunları söylüyor: “Türkiye’de şöyle bir sıkıntı var; Batı tandanslı rüzgârlara kapılma sıkıntısı. Ancak hayal kırıklıkları yaşanıyor. Her şehir marka şehir olamaz. Hepsi gayret eder ancak içlerinden bir kısmı olabilir. Ankara’nın marka şehir olma potansiyeli mevcut. Dünya çapında ürünleri var. Örneğin, kıl keçisinden elde edilen yünün dünyada eşi benzeri bulunmayan bir kalitesi söz konusu. Başka bir coğrafyada böyle bir ürün üretme imkânınız yok. Biz bu konuda girimcilerle görüşüyoruz. Bu değeri Ankara’nın bir markasına dönüştürmeliyiz ve dünyaya satmalıyız. Ankara’da bununla ilgili bir tekstil fabrikası kurulabilir. Aynı zamanda Ankara’nın kırsal kalkınmasını da geliştirmiş oluruz. Bu değerler üzerinden gidilirse marka şehir olunur. Genel tanıtımlar üzerinden giderek marka şehir olunmuyor. Reklam kampanyaları ile broşürlerle olacak iş değil!” | ekonomik denge | 29