gelmesi, özellikle ücret ve fiyat artışları sektördeki sorunların başında gelenler arasındaydı.
Bununla birlikte, 1930‟lu yıllardan itibaren
sağlanan sermaye ve bilgi birikimi Türk müteahhitlik firmalarını yurtdışı pazarlara açılmak
için hazır hale getirmişti.
VE YURT DIŞINDA İLK TÜRK
ŞANTİYESİ…
1973 yılının başında, yakın tarihlere kadar
yabancı müteahhitlik firmalarıyla mücadele etmek zorunda kalmış olan Türk müteahhitlik firmalarından birisi olan Sezai Türkeş-Feyzi Akkaya, Türkiye’de en son hakim oldukları liman
inşaatı alanında yurtdışındaki ilk şantiyeyi Libya Trablus Limanı yapım ihalesini alarak kurdu.
1970-1980 dönemi yurtdışı müteahhitlik
hizmetlerinin başlayıp geliştiği bir dönem olmuş ve bu dönemim sonu itibariyle Türkiye’de
büyük müteahhitliğin doğuş ve gelişme koşulları tamamen olgunlaşmış, “bir sanayi toplumu
kategorisi” olarak büyük müteahhitlik artık kurumsallaşarak inşaat sanayiciliğine dönüşmeye
başlamıştır.
İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN
ÖNLENEMEZ GELİŞİMİ…
2000’li yıllara da hızlı bir büyüme trendi ile
giren inşaat sektörü 2002-2006 yılları arasında
hızlı bir büyüme göstermiş ancak 2007 itibariyle etkisini hissettiren 2008 küresel finans krizinin etkisi ile 2009 sonuna dek sektör küçülmeye gitmiştir.
İnşaat sektöründe yer alıp yabancı ülkelerde yatırım yapan firmalar ise krizden yurtiçi iş
yapan inşaat firmalarından daha az hasarla çıkmışlardır.
Sektörün yeniden toparlanması ise 2010 yılının ilk yarısını bulmuş ve sektör bu süreçten
itibaren günümüze dek aralıksız bir büyüme
trendi içerisine girmiştir.
2011-2013 yıllarında büyüme zirve yapmıştır…
2010 yılı ortalarında ise 170 milyar doları aşan iç hacmiyle 83 ülkeye yayılan Türk inşaat sektörü, Engineering News Record dergisinin her yıl yayınladığı “Dünyanın En Büyük
225 Uluslararası Müteahhidi” listesinde 33 firma ile yer almış ve bu sayı ile müteahhitlik konusunda dünyada Çin’den sonra ikinci konumda bulunmuştur. (Özorhon, 2012)
2015 yılına gelinde ise Türkiye aynı listeye
tam 43 firma ile girmiştir…
GÜNÜMÜZDE İNŞAAT SEKTÖRÜ
2008 ekonomik krizinin ardından gelişmiş
ülkelerin inşaat sektörlerinde durgunluk yaşanırken, tıpkı ekonomik büyüme alanında olduğu
gibi bu sektördeki büyüme gelişmekte olan ülkelerde görülmüştür ve gelecek tahminleri açısından inşaat sektörü hacminin büyük bir kısmının da yine gelişmekte olan ülkelere kayacağı
hesaplanmaktadır. (Yülek, 2010)
“Küresel İnşaat 2020” raporuna göre de, inşaat ihracatı konusunda zaten 1. sıraya oturmuş
olan ve inşaat piyasasının tahmini olarak 2018
yılında ABD’yi geçmesi öngörülen Çin’in büyümesinin 2014 yılında ivme kaybetmesi; Türkiye’nin en önemli ihracat pazarlarından olan
ve yurtdışı müteahhitlik hizmetleri açısından da
büyük öneme sahip olan Rusya’nın ise 2015 yılında %3-4 daralmayla sert bir resesyona girmesinin beklenmesiyle küresel ekonomi konusunda büyük endişeler ortaya çıkmıştır. (TMB,
2015)
2015 yılının ekonomik ve siyasi gelişmelerine baktığımızda, global seviyede artan risk
unsurları ekonomik istikrarı ve dolayısıyla da
yatırımları tehlike altına attığından uluslararası çevrelerde baskın olan anlayış belirsizlik ve
temkindir.
Bunun yanı sıra, uluslararası finansal piyasalarda ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinde görülen aşırı dalgalanma sonucu ortaya
çıkan yükselen küresel faiz oranları, ülkelerdeki
faiz oranlarını da etkileyerek (TMB, 2015) yatırımlara büyük bir darbe vurmaktadır. Durum
böyle olunca, büyük yatırımların olmazsa olmazı olan krediler de riskli duruma düşmekte ve
yukarıda da bahsettiğimiz gibi, inşaat sektörünün gelişimi için gerekli olan unsur risk altına
girmektedir.
2010 yılında en çok büyümenin beklendiği gelişmekte olan ülkelerin, 2014-2015 yıllarında değişmekte olan dünya dinamikleri, siyasi
gelişmeler ve bunların sonucunda ortaya çıkan
ekonomik zorluklar sonucunda büyümeleri beklenenin altında kalmış, hatta resesyona giren ülkelerin olması sonucunda, (TMB, 2015) inşaat
sektöründe de belirli risk unsurları oluşmuştur.
Gelecek on yıl içerisinde gelişmekte olan ülkelerde altyapı alanında toplamda %128 oranında bir büyüme beklenirken, (Yülek, 2010) son
yıllarda yaşananlarla gelişmekte olan ülkeler
ekonomik açıdan zorluğa düşmüş ve yatırım konusunda risk taşıyan bölgelerde durgunluk görülmüştür.
Hatta henüz kesin bir tarihi olmamakla beraber ABD Merkez Bankası’nın (FED) değiştirmeyi planladığı “sıfıra yakın faiz” politikasının
uluslararası finansal piyasalarda yaratacağı dalga etkisiyle, bu değişiklikten en çok gelişmekte
olan ülkelerin büyümelerinin olumsuz anlamda
etkileneceği tahmin edilmektedir. (TMB, 2015)
Türkiye ekonomisinde 2010 ve 2011 yıllarında %9.2 ve %8.8 olan yüksek büyüme performansı 2012 yılında keskin bir düşüşle %2.1’e
gerilemiş ve 2013 yılında biraz ivme kazanarak
%4.2’ye yükselmişse de; 2014 yılında Türkiye
ekonomisi, yatırım harcamalarındaki zayıf seyir
ve son çeyrek itibariyle net ihracatın GSYH’ye
katkısının negatife dönmesi sonucunda %2.9
ile Orta Vadeli Program’da öngörülen %3.3’lük
oranın da altında büyümüştür. (TMB, 2015)
Ekonominin genel gidişatı açısından lokomotif bir sektör konumunda olan inşaat sektörü
ise 2013 yılının üçüncü çeyreğinden beri ivme
kaybetmiş, 2014 yılının son çeyreğinde 8 dönemden bu yana ilk kez daralmış ve büyümesi
ŞUBAT/MART 2016
41