Dilhâne Şubat Sayısı dilhane-subat | Page 37

Kırk Paralık Hikayeler | İdris Mahfi Devrinin yayıncılarının yüzünü güldürmüştür bu yenilenmiş şark masalları ve Anadolu hikâyeleri. Mekânlar Hind diyarından Mısır’a, Kafkasya’dan Anadolu’ya değin muhteliftir hikâyelerde. Bir tek paitaht olan İstanbul pek ortalarda görünmez mekân teşkil etmesi bakımından. Peki İstanbullu aramaz mı bildiği tanıdığı muhitleri satır aralarında? Onu da bir düşünen vardır elbet. Bu kerre “Raviyan-ı ahbar ve nakilan-ı asar ve mukallidan-ı devr-i silsile-i ruzigâr şu gûne ve şu yüzden şöyle bir şirin- sergüzeşte-i kelam hikâye ederler ki; ol şehinşâh-ı âlem ve güzîde-i benî Âdem, âb-ı rûy-i güruh-ı Osmânî, ser-levha-i cerîde-i hakânî, yâni Râbi Sultan Murad Han Gazi rahmetullahu aleyhi rahmet-i vasia hazretlerinin zaman-ı hümayunlarında Asitan-ı aliyyede, bedesten kapısında Sahaf Tıflî Efendi demekle meşhûr bir zât vardı” diye girişiyor girizgâha meddahlar. Zîrâ yukarıda bahesettiğimiz halkın her kesiminin zevkine, idrakına ve seviyesine münasip “Kırk Paralık Hikâyeler”, ekseriyetle fevkalade masallar ile harmanlanmış ve Acem diyârından Anadolu’nun içlerine kadar muhtelif mekânlarda geçmekle maruf idi. Hâlbuki hikâyelerin kitap hâline getirilip dağıtıldığı muhit paitaht, yâni İstanbuldu ve İstanbul ahalisi de bildik tanıdık mekânlarda geçen, belki biraz daha gerçekçi hikâyeleri de taleb etmekteydi.