Hasretini Yüreğine Hasr Et – Yusuf Kenan Güven
“Düştüğü yerden kalkacak” ülküsü; idraklere öfkeli bir mıh gibi
saplandığı vakit, kalkacak olana duyulan hasret, Sina çölüne
çevirecektir sineyi. Bir damla çamurlu su, ab-ı hayata dönüşecektir o
vakit. Varlığı ve yokluğu arasındaki farka bakınca ölüm ve hayat
arasındaki nüans hissedilebilecektir. Artık, o varsa sen de varsın
iddiası ayağını sağlam basabilecektir yere.
Varlık şartımız olan bu duygu, annesine duyduğu hasreti gözlerinden
ince ince süzülen ve yüreğindeki eksikliği nefesindeki gitgellerde
hissedilen bir çocuğun ki kadar içten olmakla beraber bu belirtilerle
sınırlı kalmamalı. Çünkü o çocuk için, duygusunun ertelenmesi
veyahut zaman sonra bastırılması mümkün olabilirken bizim için bu
hasret; kutlu sancağın altında nefesi sahibine teslim etmekle vuslata
erer. Bütün mesele; yürekteki hasreti, ustaca hazırlanmış bir orkestra
senfonyası biçiminde pazarlayıp muhatabı çöplüğe boğmaktan imtina
etmektir. Haftalarca belki aylarca güneşin kızgın sıcaklığı altında
verilen olgunlaşma mücadelesinden mahrum bırakılmış meyveleri
dalından koparıp, pazarlamaya çalışan çiftçinin işinde muvaffak
olmasının mümkün olmadığı gibi hamallığı da yanına kar kalacaktır.
Suriyeli annenin acı çığlığı harlı bir ateş gibi, demirleşmiş yüreklerimizi
tavlayıp, Doğu Türkistanlı yetimin arşı titreten feryadı ise balyoz olup
onu dövmeden, sarfedilen hiç bir cümlenin hedefine ulaşması
mümkün değildir. Meselenin mahiyetine inebilmek adına, yüreğe kök,
dile ise dal benzetmesi yapabiliriz. Bilindiği üzere, lezzetli bir meyve
sunmanın mahareti dalda değil kökte saklıdır. Kök; derinlere inmeden,
meselenin görünmeyen yüzünde çile çekmeden, gayret etmeden
dalın meyve verme gayreti beyhude bir çırpınıştan öteye geçemez.
99