Dilhâne Şubat 2019 şubat2019 | Page 85

Üstâd Necip Fazıl ile Röportaj Âmine Büşra Çiftçi -Bir keresinde de- Galiba İstanbul'a gelen ilk otomobillerden birini babam satın almıştı. Bahçede otomobilin tekerlekleri, takozlarla hafifçe havaya kaldırılmıştı. Muayene mi, tamir mi bir şeyler yapıyorlardı. Gizlice arabanın altına girip âletlerini kurcalamaya başlamıştım. Üç dört yaşında var mıydım, yok muydum, bilmem! O sırada motoru işlettiler. Tekerleğin pul pul demirli lâstiği başıma çarptı ve derin bir yara açtı. Kanlar içinde yere serildim. 60 küsur yıllık yaranın izini, sağ kaşımın üstünde, alnımın sağ yanında taşıyorum. Yara izi alnımda, fakat o günler nerede?.. “Ümidim yılların seline düştü Saçının en titrek teline düştü Kuru yaprak gibi eline düştü İstersen rüzgara salıver gitsin...” Gönüllerimize dokunan nice şiirlerinizle kavuşmamız, sizi tanımamız nasıl oldu bunu bir de sizden dinleyelim. Bahriye Mektebi... Şiire orada başladım. Bizden hayatımızın en çarpıcı vak'asına dair birer vazife isteyen edebiyat muallimine <> isimli bir nesir verdim, onun taşkın takdirlerini kazandım; ve sonra şiire başladım. Hocalarım Aksekili Ahmed Hamdi Efendi, Yahya Kemal, Hamdullah Suphi bir de İbrahim Aşkî Bey... Bana derdi ki: ''Gel, işte yeşillik, işte otlak. Dört ayağını dayamışsın, gelmem diyorsun!'' Mektepte lâkabım şairdir, bir de koca kafa... Küçük yaşlarda da kafam buydu; vücudum sonradan ona yetişti. Şair aşağı, şair yukarı!.. Benden birkaç sınıf ileri olan Nâzım Hikmet de şair...