Dilhâne Şubat 2019 şubat2019 | Page 65

Gözün Göremediği Gülay Süda Herkes bir hummaya tutulmuşçasına karşısındakinin görüneniyle ilgileniyor, kimse kimsenin ne hissettiğiyle ilgili çıkarımda bulunmuyordu. Çünkü oyunun kuralları arasında yoktu bunlar. Acemice yaşamanın diğer adı olmuştu büyümek. Karanlıkta el yordamıyla tutunmaya çalışıyorduk hayata. Arada bir - sürüden ayrıldığımızda mesela- tekrar konuşur gibi oluyordu gönül gözümüz fakat geçen zaman içerisinde hangi dilde konuştuğunu anlayamaz olmuştuk. O yine konuşuyordu oysa: Ayağımız taşa takılıyordu meselâ, meselâ işlerimiz yolunda gitmiyordu, yaşlılarımızın dualarından mahrum kalıyorduk iş dünyası denilen gökdelenler ordusu arasında. Çocuklarımıza sözümüzü dinletemiyorduk, gönül gözümüzden çıkmadığı için sözümüz tesir etmiyordu kimselere. Başımıza gelenlerin mealini yapamadığımız için duvarları yabancı dillerde yazılan bol sertifikalı odalara anlatıyorduk derdimizi. Para kazanıyorduk nasıl olsa elbette durumumuzu çözmeye de yeterdi paramız. Satın alamadığı yoktu zalimin. Her kapıyı açıyordu namussuz. Oyunun kurallarından biri de buydu. Ne de olsa oyunu kurallarına göre oynayacaktın bu hayatta. Yoksa bir değirmen taşının buğday tanesini öğüttüğü gibi öğütürdü dişleri arasında seni de. Oysa maksat değirmen taşının arasında öğütülüp kalabalığa karışmak değil ne yapıp edip koparıldığımız toprağa yeniden gömülüp meyve vermekti.