Dilhâne Şubat 2019 şubat2019 | Page 100

Hasretini Yüreğine Hasr Et – Yusuf Kenan Güven Görev çatışması yaşadığımız bu çağda dal, tembel alıştırılan kökün eksiğini, daha çok çalışarak kapatabileceğini kökten beslenmeden meyve verebileceği yanılgısı içerisinde. Neticede ikisi de tabiatın dışına çıkarak insanı tabiatının dışına taşırmış vaziyette. Kürsüler şahit, kulaklar şahit. Ulvi bir hasretin sinelere yüklediği ağır yükü sadece dile yüklemek zulümdür. Fıtrat gereği yüklenen sorumlulukları nispetinde tüm organların uyumlu ve azimli gayretleri muvaffakiyet sancağını zirveye dikebilir ancak. Sarf edilen cümleler ancak o zaman yüreklere tesir edebilir. Kalp sevecek, göz okuyacak, beyin düşünecek, el yazacak ve dil susacak. İnsanlığın bağrına birer kara leke gibi bulaşarak orayı zift çukuruna dönüştüren her menfi olay bizi bu ülküye sürüklüyor. Vecd ateşini körüklüyor, cihanı karanlığa boğmaya namzed her zalim. Meselenin can alıcı noktası şudur ki; karanlık diye ifade edilen o an herhangi bir nesnenin varlığıyla zuhur etmez, edemez. Güneşin yokluğu karanlığın baş gösterme sebebidir. İşte dünyanın bu ölçü ve nizam üzere kurulu olduğunu kavradığımız da, ye’s ve umutsuzluk çamuruna bulanmış yürekler paklanacak ve karanlığın ayması için doğacak güneş özlenebilecektir. Şeytanın mütekebbir tavrıyla çaktığı kıvılcımla başlayıp gün geçtikçe parlayan ateşi söndürmek için su olma gayretidir bu sancak. Çünkü su kesilince ateş hüsrev kesildi cihana. Yandıkça susadı insanlık. Susuzluğu iliklerine kadar hissederken, varisi tarafından sunulan bir tas bulanık suyu kana kana içişini gördükçe, sinemizdeki kor hasret harlanmaktadır. Yokluğuyla; Türkistan’dan Bosna’ya, Endülüs’ten Hindistan’a kadar bu coğrafyayı şiddetli bir zelzele gibi sarsan sancağın varlığına duyulan hasret, yüreklerde oluşumunu tamamlayınca bir yanardağ gibi patlayacak ve nizam-ı alem ülküsüyle yerinden doğrulacaktır. 100