Şairin Yolculuğu
Osman Deniz
Ve şair çıkageldi çok uzaklardan
Hayal ülkesinden, kelimeler pususundan
Ruhun dili lisanlar arasından
Büyüsünü yakalamak, sırrını damıtmak için
Ki o sözlerin büyüsü, kuşları dilsiz bırakırdı
Gökyüzüne atılan oklar gibi, sineleri yaralardı
Sükûtu mukaddes bir emanet gibi taşımıştı yıllardır
Düşüncelere daldığında dudaklarındaki sessizlik çelik gibi sertti
Zambakları utandıran gözleri ıslak ıslak
Susadıkça içmişti, ahengini kâinatın
Göğe savrulan duman kadar esrik
Ve şair çıkageldi çok uzaklardan
Çıkageldi fırtınalı inzivasından, sırların billur yollarından
Şimşeklerle bezenmiş bulutların ardından
Gök kubbede yaldızladığı yıldızların yanından
Dağdan dağa, daldan dala sıçrayan güneşle
Ses vermeyen yokluk ve hiçlik uçurumlarından aşıp
Şimşek sürati ve berraklığında belirdi ufuklarda
Eğeri yıldızlarla süslenmiş bir küheylanın sırtında
Kasırgaya tutulmuş denizlerin çığlıkları arasından
Gökyüzünü aniden bürüyen bir yaz bulutu gibi
Renklerini avuç avuç dağıtırken güneş, ufukların ardından
Altın işlemeli ipek bir örtünün hışırtısı gibi yayılırken gün ışığı
Firuze renkli mesafeleri süratle aştı