O’nun Kokusunu İzledim
Yazı
Bertan Rona
Zira umutsuzluk, İblis’tendi. Artık yapacak bir şey yoktu ve sonunda diz çöküp,
gerçeği kabullendim. Bu kadarı çok fazlaydı. Yorulmuş, bunalmıştım. Göklerin,
yerin ve dağların taşımaktan kaçındığı bir emanetti üzerimdeki!
Aradan epey zaman geçti ve derken bir mucize yetişti imdadıma! O’nun
ardından yürürken ne vakit dara düşsem, yine O yardım etmemiş miydi bana?
Bu defa da öyle yaptı: Kendisini daha iyi anlamamı sağlayacak ve Kelamullah’ı
bana öğretecek bir muallim gönderdi! Uzun yıllardır piyano çalıyordum ve
O’nun kitabının bir piyano metoduna benzediği gözümden kaçmamıştı. O
sadece bilgi değil, aynı zamanda bir beceri kitabıydı zira. Nasıl ki piyano
çalmak kitaptan öğrenilemezse, illa ki bir üstad gerektirirse O’nun yolunda,
izinde olmak için de gönderdiği kitap tek başına yetmezdi. Kendi cevherini ve
melekelerini bir uyum, bir armoni ve bir âhenk içinde kullanmayı bilen bir
virtüoz gerekliydi! O virtüoz öğretecekti bana kendimi bir enstrüman gibi
kullanarak en güzel eserleri seslendirmeyi ve bu yolla O’na ulaşmayı!
İşte o üstad karşımdaydı! Onun ardına düştüm. O üstada melekelerimi
“teslim” edip meleklerle birlikte ona “selam” ettim. Gel zaman git zaman,
çalışmalarımla mesut ilerlerken bir gün “sünnet”in, iz demek olduğunu
öğrendim. İçinde bulunduğum hikâyenin başını ve sonunu ayırt edemiyordum
artık. Sanki bir dairenin içindeydim! “En iyisi sen piyanoyu bırak. Çünkü
istidadın yok.” dedim.
Ama üstadım, Efendim, bana öğretiyor, anlatıyordu. Kelime-i mübareke,
bir melodi gibi dökülüyordu ağzından: “Dünyanızdan bana koku ve kadın
sevdirildi” diyordu! “Yemen illerinden rahmet kokusu alıyorum” diyordu! Kötü
kokular ile azap olunacağımız bir yere karşı beni uyarıyordu!
Anlayamıyordum. Ulemaya sordum. “Reyhan, rızık demektir” yanıtını aldım.
“Vakı’a” nedir, bildim. Hükemaya sordum.
41