Dilhâne Eylül eylül | Page 40

O’nun Kokusunu İzledim Yazı Bertan Rona Huşu içindeydim, zira etrafımda gördüğüm her şey, şu koskoca kâinat, O’nun iziydi. Var oluşu bulunmayanın, varlığı olanın izi. Hakiki ve tek varlığın izi. Ben iz derken, aynı şeye kimilerinin esse, kimilerinin ise eser dediklerinden habersizdim. Öğrendiğimde, aklım iyice karıştı. Neyse ki bizzat O yetişti imdadıma. Önce biri abdest almayı öğretti. Sonra elime Kelamullah tutuşturuldu. Ben de ona müracat ettim. Orada, “Kâle hum ulâ-i ‘alâ eśerî…” diyordu ulû’l-azm bir peygamber “eserimde” yani “izimdeler.” Yine de tatmin olmamıştım. Bizzat O’ndan duymak istiyordum. Sayfaları biraz daha çevirince duydum: “İnnâ nahnu nuhyî-l mevtâ ve nektubu mâ kaddemû ve âśârahum…” diyordu. Böylelikle, iz'in ve eserin yanına işi de koyup, yoluma devam ettim. İzler, eserler ve işler, O’nun varlığına dair birer işaret, delil, âyet ve alâmet idiler. Ve ben, pek sınırlı olan küçücük ilmimi bunun üzerine kurmaya karar verdim. Alemi ve âlemi tersten yazıp ilim edinmeye başladım. Çünkü bir şey göstermeyen, bir şeyin alâmeti olmayan, ilim olamazdı. Âlem, bir şey gösterenin adıydı. Gördüm. Ve ardından kendime geldim, kendime döndüm. Kendime dönmek zorundaydım. Çünkü O’nun izlerini, eserlerini görmüş; varlığını hissetmiş ama Zât’ını kavrayamamıştım. Oysa O’nun halifesiydim. Bana kendi ruhundan üflemişti! Kendimi bilirsem Rabbimi bileceğim düşüncesiyle kendime baktım. Ve çok ilginç bir şey buldum: Üzerimde bir fena perdesi vardı! Faniydim, çünkü izler ve eserler, yok olup gitmeye mahkûmdular. Ama izden yürüyenler iz bırakmazlardı! Bu buluşumla çok mutluydum! Üzerimdeki fena perdesini kaldırıp atmanın yolunu bulmuştum sanki! Evet, kendimin bir iz ve eser olduğumu anlayıp, izden yürümekti tek çarem. Ama ya o izlerin, eserlerin sahibi? O’nu görebilecek miydim? Hayır, bu konuda hiç ışık yoktu. Umutsuzluğa kapıldım. Üstelik umutsuzluğa kapılmam da yasaktı. 40