Dilhâne Eylül eylül | Page 32

Toplum ve Bireyselleşme Üzerine Yazı Merve Diken İnsan; inandıklarıyla, sevdikleriyle, düşündükleriyle, eyleme geçtikleriyle ve varlığına dair her hareketi ile kocaman bir bütündür. O sebeple birbirlerine etkileşim sonrası benzemeleri de kaçınılmazdır. Biri sürekli inandığını yanınızda tekrarlıyor, sevdiği bir yemeği yanınızda yiyor, düşüncesini beyan ediyor, karşıdaki bireyde kulağına, gözüne, tenine temas ettiği nispette birlikte olduğuna benzemeye başlıyor. Zamanla karşıt görüşlerimizin bile birbirine benzediğine, fikirlerimizin yumuşadığına şahit olmaya başlıyoruz. İşte bireylerden oluşan toplum; etkileşen insanların doğurduğu ahlaki özellikler ile bir kimlik kazanıyor. Toplum olarak mevzuya bakmayı denediğimizde birey olarak ‘bana ne?’ deme lüksümüz olmadığını da görebilmemiz gerekir. Çünkü her alanda bir etkileşim söz konusu ve biz, bizi en alakadar etmeyen bir derdin-ahlakın vb. bile ucundan kıyısından mutlaka bir yanından dokunuyoruz. Toplumda bireyselleşmeye gidip yalnızca kendimize döndüğümüz günlerden bu yana dikkat edersek; toplumsal sorunlar artmış, ahlaki yozlaşmaz ayyuka çıkmış ve çözüme gidilememiştir. Yazılarımda, 3-5 paragraf sonra öze dönmeye doğru yürüdüğüm doğrudur. Çünkü bu vatan topraklarında yaşayanlar olarak o kadar güzel hasletleri yaşamış ve yaşatmışız ki, ‘Hadii rüzgâr bizi oralara götür.’ Dememek kaçınılmaz oluyor. Çevremize sırtımızı döndüğümüz her gün kendimizi yalnız ve mutsuz olmaya itmekle kalmayıp etkileşim sonucu yaşadıklarımızın sorumluluğunu da yalnız başına sırtlanmaya kalkmış oluyoruz. Var olan bir durumda, yaşanılanın sorumluluk toplum olarak paylaşıldığında hafifliyor ancak; yalnız başına yüklenildiğinde bu defa bambaşka kişisel sorunlarla baş başa kalınıyor. Bireyselleşme; bakıldığında kişinin toplumdan sıyrılıp kendine dönmesi gibi görünüyor olsa da esasen bireyselleşme; zamanla kişiyi toplumdan hane içine, oradan kendi kabına oradan da kendine bile yabancılaşmaya götüren bir kavramdır. 32