Toplum ve Bireyselleşme Üzerine
Yazı
Merve Diken
İnsan; inandıklarıyla, sevdikleriyle, düşündükleriyle, eyleme geçtikleriyle ve
varlığına dair her hareketi ile kocaman bir bütündür. O sebeple birbirlerine
etkileşim sonrası benzemeleri de kaçınılmazdır. Biri sürekli inandığını yanınızda
tekrarlıyor, sevdiği bir yemeği yanınızda yiyor, düşüncesini beyan ediyor,
karşıdaki bireyde kulağına, gözüne, tenine temas ettiği nispette birlikte
olduğuna benzemeye başlıyor. Zamanla karşıt görüşlerimizin bile birbirine
benzediğine, fikirlerimizin yumuşadığına şahit olmaya başlıyoruz.
İşte bireylerden oluşan toplum; etkileşen insanların doğurduğu ahlaki
özellikler ile bir kimlik kazanıyor. Toplum olarak mevzuya bakmayı
denediğimizde birey olarak ‘bana ne?’ deme lüksümüz olmadığını da
görebilmemiz gerekir. Çünkü her alanda bir etkileşim söz konusu ve biz, bizi en
alakadar etmeyen bir derdin-ahlakın vb. bile ucundan kıyısından mutlaka bir
yanından dokunuyoruz.
Toplumda bireyselleşmeye gidip yalnızca kendimize döndüğümüz günlerden
bu yana dikkat edersek; toplumsal sorunlar artmış, ahlaki yozlaşmaz ayyuka
çıkmış ve çözüme gidilememiştir.
Yazılarımda, 3-5 paragraf sonra öze dönmeye doğru yürüdüğüm doğrudur.
Çünkü bu vatan topraklarında yaşayanlar olarak o kadar güzel hasletleri
yaşamış ve yaşatmışız ki, ‘Hadii rüzgâr bizi oralara götür.’ Dememek kaçınılmaz
oluyor. Çevremize sırtımızı döndüğümüz her gün kendimizi yalnız ve mutsuz
olmaya itmekle kalmayıp etkileşim sonucu yaşadıklarımızın sorumluluğunu da
yalnız başına sırtlanmaya kalkmış oluyoruz. Var olan bir durumda, yaşanılanın
sorumluluk toplum olarak paylaşıldığında hafifliyor ancak; yalnız başına
yüklenildiğinde bu defa bambaşka kişisel sorunlarla baş başa kalınıyor.
Bireyselleşme; bakıldığında kişinin toplumdan sıyrılıp kendine dönmesi gibi
görünüyor olsa da esasen bireyselleşme; zamanla kişiyi toplumdan hane içine,
oradan kendi kabına oradan da kendine bile yabancılaşmaya götüren bir
kavramdır.
32