Dilhâne Eylül eylül | Page 30

Mekke-i Mükerreme Yazı Asiye Eroğlu O, merhamet edenlerin en merhametlisidir. Gidiniz, serbestsiniz!” Ve kutlu Nebî, Kâbe’yi putlardan temizleyip beraberindeki Müslümanlarla birlikte tavaf eder. Böylece hasret, vuslatla son bulur.

Mekke, coğrafî olarak Arap Yarımadası’nın batısında bulunan eski Hicaz bölgesinde, Kızıldeniz’in doğusunda konumlanır. Riyad ve Cidde’den sonra ülkenin üçüncü büyük şehridir. Şehrin bilinen ilk adı, Kuran’da da geçtiği üzere, Bekke’dir. Büyük coğrafyacı Batlamyus bu şehre “Macoraba” demiştir. Alabildiğine dağlık bir şehirdir. Şehrin etrafında on iki bin dağ ve tepe olduğu söylenir.
Mekke, doğu tarafındaki Ebu Kubeys dağının eteğinde bulunmaktadır. Arabistan’ın Tihame ve Necid bölgeleri arasında bir set oluşturan Hicaz dağları’nın iki boğazının kesiştiği noktadır. Oldukça kurak ve sıcak bir çöl iklimine sahiptir. Diğer Suudi Arabistan şehirlerinin aksine kışları sıcaklıklar biraz gerilese de yıl boyunca yüksektir.

Müslümanların kıblegâhı Kâbe’yi içinde barındırmaktadır. 
Kâbe ve onu çevreleyen Mescid-i Haram, şehrin ortasında bulunur. Hemen yanında Safa ve Merve tepeleri bulunmaktadır. Bu vadide şehrin kurulduğu kısım Batın-ı Mekke olarak adlandırılmakta, Mescid-i Haram’ın bulunduğu yere ise el-Batha denilmektedir. Her yıl milyonlarca Müslüman, Beytullah’ı da içine alan Mekke’ yi ziyaret ederek hac ve umre ibadetini yapar. Hac dünyevi tüm duygu ve düşüncelerden uzaklaşmak ve arınmak için iyi bir fırsattır. Gönüller hep birlikte Beytulah’a akar. Bu kutlu yolculuk mahşerin bir çeşit provasıdır. Her ırktan, her dilden ve her coğrafyadan insan, burada İslâm kardeşliği paydasında bir araya gelir. Kutlu komutan Yavuz Sultan Selim 1517’de Mısır’ı topraklarımıza katınca Hicaz bölgesi de hâkimiyetimize girdi. Osmanlı padişahları sultanlığın yanında bir de halifelik makamı kazanmış oldular. Bununla ilgili anlatılan çok hoş bir kıssa anlatılır: “Yavuz Sultan Selim bir Cuma günü Kahire’de bir camiye gider. İmam efendinin vâazını dinlemeye başlar. 30