BİR KIZIL GONCAYA BENZER
DUDAĞIN
Rabia Selvanur Şanlı
Sanki sokaklar sadece bir şarkıyı
ezberlemişti, duvarların haykırdığı bu
tanıdık tını bir hastalık gibi dilime
takılmış beni de esiri altına almıştı.
Eski dostlarımı ziyaretten dönerken
minibüste duyduğum narin bir ses
beni öylesine içine çekiyordu ki...
ilk günden beri hatta doğduğumda
bu sözler bana ezberletilmişti sanki.
Başımı kaldırıp baktım, herkes kendi
halindeydi.
Kimse bu garip rastlantıları
umursamıyordu.
Sokaklarda, dükkanlarda,
minibüslerde sadece ben
duyuyormuşum gibi.
Başlarda fazla umursamadım.
Hoş bir ses beni içine çekerse ne
kadar zarar verebilirdi ki?
Aklımda bu fikirlerle Kadıköy'den
16.25 vapuruna bindim Eminönü'ne
kadar güneşli bir İstanbul öğleden
sonrasının keyfini çıkaracaktım
ancak bir gariplik vardı...
Martılar bana ezberletilen şarkının
aynısını zikrediyor gibiydiler.
Delirmiş olmalıyım ama iyimser
olmayı tercih ediyor ve ''gece çok
uyuyamadım, ondan herhalde''
diyordum.
İçeri geçip oturunca yolculuğum
biraz daha sıradan bitiyor, şimdilik bu
iyi.
Tramvaya binmek için karşıya
geçiyorum.
''Kurulur kalplere sevda otağın''
başımı sallayarak narin sesi
kendimden uzaklaştırmak istiyorum.
Tam o sırada nefesim hızlanıyor.
Müthiş bir ses!
insanın yüreğini titreten, içine korku
tohumu eken şiddetli bir sesle yere
seriliyorum.
Nefeslerimin arasında ezberletilen
şarkı gittikçe büyüyor.
''Kim bilir hangi gönüldür dudağın''
ne olduğunu anlayamıyorum.
Bir cam kırılması,belki bir terör saldırısı
hiçbiri mühim değil. Ölüyorum.
Bağırmak istiyorum.''buradayım,
evimde'' demek istiyorum.
Ancak ses ürpertici bir şekilde işlemiş
yüreğime; ''Bir kızıl goncaya benzer
dudağın'' artık gülümsüyorum.
Mırıltılar halinde dökülüyor
dudaklarımdan.
''Açılan tek gülüsün sen bu bağın''
ah ne trajik bir ölüm, saygısız ve tek
bir kelime etmeme dahi izin
verilmeyen onursuzca bir saldırı.
ah ne hoş bir ses, ses artık ben
olmuşum.
Mırıltılarım artık duyulur olmuş.
Başıma gelen esmer kadın bulanık
görüntüde sanki bana eşlik ediyor.
ah ne hoş bir gün..
Ölümüm beni bu denli çekmişken,
ben hala gülümsüyorum.
40