BES-İN Dergisi Nisan 2017 | Page 30

hastalık değil yaşam biçimi: çölyak yazan: begüm ay kantarcı [email protected] İnsanoğlu, doğadaki yaşamının başlamasından bu yana temel enerji kaynağı olan besinleri elde etmek için çeşitli yöntemlere başvurmuştur. Zaman ilerledikçe ortamın şartlarına bağlı olarak temel besin kaynakları da değişmiştir. İlk insanlar, tabiatta var olan çeşitli otlar, tohumlar, sert kabuklu meyveler ve sebzeler ile çiğ beslenme olarak bilinen beslenme şeklinden, ateşin bulunması ve avcılığın gelişmesiyle birlikte hayvan etlerinden ve daha farklı besin karışımlarından oluşan beslenme şekillerine geçiş yapmışlardır. Besinlerin insan sağlığı üzerindeki güçlü etkisi, bilinen bir gerçektir ve insanların diyetindeki, bu değişimler sırasında birbirin- den farklı birçok hastalık ortaya çıkmıştır. Bir malabsorp- siyon hastalığı olarak bilinen Çölyak hastalığı ise 10.000 yıl önce Mezopotamya’da tarım devrimi ile tahıl üretimi- nin başlaması ve tahılların besin kaynağı olarak kullan- ması sonucunda ortaya çıkmıştır. Çölyak hastalığı, her yaş grubunda gözlenebilen, genetik yatkınlığı olan bireylerin diyetine buğday, çavdar, arpa ve yulaf gibi besinleri almasıyla ortaya çıkan, temelde bağırsağı etkilediği düşünülse de zamanla başka organlar- da da hasara yol açabilen sistemik bir hastalıktır. Bağırsaklarda gelişen bu hassasiyet, asıl olarak tahıl proteinlerin- den kaynaklanmaktadır. Bu tahıl etkileyen kronik bir hazımsızlık şikâyeti vardır. Bu hastalığın işareti dışkıda gözlemlenmektedir. Bireylerin dışkıları bol hacimli, tamamen sulu olmamakla birlikte şekilsiz, soluk renkli, köpüklü (bu görünüm fermantasyona bağlı olarak gelişmiş olabilir) ve kötü kokuludur.” Samuel Gee, bu sözleri ile Çölyak Hasta- lığına giriş yapmış olsa da glüten ile bağını açıklayan ilk isim, Hollandalı hastalığın daha belirtisi olduğu için ve Çölyak hastalığına spesifik bir bulgunun varlığından söz edilemediği için ilk aşamada tanı konulması oldukça zor bir hastalıktır. Bu sebeple dünyada birçok Çölyaklı birey hastalığından habersiz, bu semptomlarla birlikte yaşamakta olduğu tahmin edilmektedir. Sadece bile 250.00-750.00 arasında Çölyak hastası olduğu düşünülürken bunların proteinleri besin kaynaklarında farklı isimler alır. Buğdaydaki gliadin (glüten), çavdardaki sekalin, arpadaki hordein ve yulaftaki avenin olarak bilinmektedir. çocuk doktoru olan Willem Karel Dicke olmuştur. yalnızca %10’unun tanı aldığı bildirilmiştir. Çölyak hastalığının bulguları bebeklerde doğumdan sonraki ilk 6 ayda gözlen- mez; çünkü bu aylarda bebekler ana besin kaynağı olan anne sütü ile beslen- mekte ve vücutlarına glüten girişi olmadığı için herhangi bir sıkıntı çekme- mektedirler; fakat 6 ayın sonunda, ek gıda süreci başladığında glüten içerikli besin ögelerinin vücuda alınması ile birlikte birtakım rahatsızlıklar baş göste- rebilir. Bebeklerde bu durum yemeğin ardından ayakların karına doğru çekilmesinden, ishal gözlemlenmesin- den, ağlama ataklarından, gelişimdeki gerilikten ve derisindeki pullanmalardan farkına varılabilir. Çölyak hastalığı çoğu zaman bireylerin üstünde, kendini belli edici rahatsızlıklara sebep olsa da bazen hiçbir klinik belirti gözlenmeksizin de gelişebilir. Buna “Asemptomik Çölyak” denir. Toksisitesi en yüksek olan glüten iken en düşük olan ise avenindir. Bunun nedeni ise glütenin, buğday endosperminin %70’lik kısmını oluştururken; aveninin, yulaf endosperminin %10’unu oluşturma- sından kaynaklanmaktadır. Çölyak hastalığının modern anlamdaki ilk tanımlanması 1887 yılında Samuel Gee tarafından yapılmıştır. Samuel Gee, İngiliz bir patolog olmasının yanı sıra tıp tarihi ile de oldukça ilgilidir. Bu ilgisi onu, Çölyak etkilerinden ilk olarak bahsetmiş olan Antik Yunan bilgini Aretaeus’un yazılarına götürmüştür ve dikkatini çekmiş olacaktır ki bu konuda daha detaylı araştırma yapıp ilk raporunu yayınlamaya onu sevk etmiştir. Bildirisin- den kısa bir kesit şöyledir: “Tüm yaş gruplarında görülebilen fakat özellikle 1-5 yaş arasındaki çocukları Samuel Gee’nin de dikkatini çeken ve bireylerde tanımlanmamış bir hastalığın olabileceği düşüncesini uyandıran ilk kısım, hastaların dışkılarındaki birtakım farklılıklar olmuştur. Dışkı, bir besinin ağızdan alınıp dışarıya atılıncaya kadar fiziksel ve kimyasal sindirim, emilim gibi aşamalardan geçtiğini ve bu aşamala- rın hangi ölçüde doğru bir mekanizmay- la işlediğini gösteren en önemli belirteç- lerden biridir. Bu bağlamda dışkılama sıklığı, dışkının rengi, şekli ve kokusu, bireyin bağırsakları ve beslenme alışkan- lıkları ile ilgili birtakım ipuçları verecektir. Çölyak hastalığının ilk bulgusu olarak belirtilen ishalin yanı sıra diğer olası belirtilerine bakılacak olunursa: karın ağrısı, geçmeyen şişkinlik hissi, büyüme- de gerileme, boy kısalığı, raşitizm, kansızlık, kolların ve bacakların dış kısmında görülen keratosis pilaris adı verilen kırmızı küçük pütürler, baş ağrısı ve psikolojik bazı rahatsızlıklar da gözlenebilir. Bu bulgular tıpta birçok Çölyak tanısı için öncelikle kanda anti- gliadin antikorları (AGA), endomezyum antikorları (EMA) ve transglutaminaz anti- korlarına (TGA) bakılması gerekmektedir.