BES-İN Dergisi Nisan 2017 | Page 20

berrin yiğit ile sektöre dair yazan: pırıl sezgin [email protected] Pırıl: Diyetisyen olmak her zaman düşündüğünüz bir şey miydi, neden bu mesleği tercih ettiniz? Berrin Yiğit: Diyetisyenliğe aslında bir diyetisyenle tanışarak baş- lamıştım. 12 yaşında çok kilolu bir çocuktum ve bir diyetisyenle bir- likte çalıştım. Buradan yola çıkarak aslında daha o yaşta mesleğimi seçmiştim. Çünkü 6 ay kadar bir süre diyetisyen ne yapar, nasıl ça- lışır gözlemleme fırsatı buldum ki o zamanlar gerçekten özel çalışan bir ya da iki diyetisyen falandı İstanbul'da... Orada onu görünce bir idolüm olmuştu. Oya Abla şu an yapmıyor mesleğini ama… Duru- şuyla, zarafetiyle, insanlara hitabıyla hayrandım ona. Ondan sonra zaten bölümü kazandım, diplomamla kapısını çaldım, o da çok mutlu oldu. iş olarak çalıştım. Hiçbir zaman ders gibi bakmadım. Bunlara ben sahip çıkmalıyım, karşıma bir hasta danıştığında bunlar benim işime yarayacak bilgiler diye baktığım için de severek okudum. Çok kıy- metli hocalarla okuduk. Oradan da dereceyle mezun oldum. Sonrasında ilk iş deneyimim Mavi-Yeşil'de başladı, gerçekten de- ğişik bir deneyimdi. Ar-Ge'nin tüm birimlerinde çalıştım. Sonra bir de MarSA deneyimim oldu. Sabancı'nın margarin sanayisine geç- tim. Tabii daha küçük bir firmadan kurumsal bir firmaya geçmek çok keyifli oldu. Her zaman hedefim özel çalışmaktı ama kariyerim öyle başlamadı. Hayatta biraz şansa da yer vermek gerekir diye düşünüyorum. Duygularını da dinlemek lazım. İyi ki oralardan baş- lamışım, onların bana neler kattığını şimdi anlıyorum. Bu yazıyı oku- yacaklara en önemli vereceğim tüyo, önce kendini bil, mesleğini sev, kendine güven ve bunu da karşıya işlet. ve işletme programını bitirdim. Tamamen buraya yönelik. Ama orada da boş durmadım. "Madem obezitenin merkezi Amerika' dayım, zayıflamaya yönelik hastane deneyimim olsun" dedim. Çok çabaladım. Orada bir öğrenci gibisiniz, Türkiye'den gelmiş genç birisiniz herkes size kucağını açmıyor. Tanınmıyorsunuz, bilinmiyor- sunuz. Çok uğraştım ve sonuçta o yaşlarda çok girişken biri de- ğildim. Gidip de tanımadığım insanlarla kongrelerde "Merhaba, ben buyum şuyum" diye tanıtamazdım, utanırdım. Orada bunu aştım. Herkese gidiyordum, "Merhaba ben Türkiye'den geldim. Aslında di- yetisyenim ama burada öğrenciyim. Yanınızda gönüllü çalışmak istiyorum" diyordum. Gerçekten bu çok önemli asla hayallerinizden vazgeçmeyin, bir şekilde oluyor. P: Cedars Sinai Medical Center’daki çalışma hayatınızı değer- lendirecek olursanız, size neler kattı? P: Üniversite yıllarındaki Berrin Yiğit nasıldı? Kariyer yolculuğunuz nasıl başladı? Şimdiki üniversite öğrencilerine tavsiyeleriniz var mıdır? B.Y: Bölüme çok isteyerek girdim gerçekten. Başarılı da bir öğren- ciydim. Hatta hocalarımızla enteresan bir diyaloğumuz olmuştu. Bölüme girdiğimde puanım yüksekti ve bana "Heralde okumaya- caksın sen dondurursun" dediler. "Yok, b en tercih hatası yapmadım, isteyerek yazdım" dedim. O zaman biz ne puan alındığımızı bilmeden tercih yapardık. Hocalarım da bana hep ODTÜ Uçak Mühendisliği, İTÜ Makine, Bilgisayar yazıyordu, böyle havada uçup gidiyordu mühendislikler. Ben o anda bir tercihi silerek Hacet- tepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik’i yazdım ama arada bir 200 puan fark var, resmen tercih hatası gibi. Gerçekten de çok şükür ki o bölümleri kazanmamışım, kendimi başka hiçbir bölümde hayal edemiyorum. Bölümümü çok sevdim hep de P: Hepimizin merak ettiği asıl soru Amerika’daki eğitim süreciniz: ilk olarak UCLA’de pazarlama programı üzerine sertifika almış- sınız. Pazarlama programını seçme nedeniniz nedir? B.Y: MarSA'da benim dönemimde kadro değişti. Ben biraz daha Ar-Ge ile çalışan bir kişiyken pazarlamasını da yapmaya başladım. Medikal pazarlama yapıyorduk. Ürünleri bilimsel açıdan tanıtmaya, sağlık açısından faydalarını anlatmaya kongrelere gidiyorduk, çok güzel bültenler çıkarıyorduk. Gerçekten çok hoş işler yaparken bir anda bana medya planlama, pazar araştırma gibi hiç bilmediğim bölümler de eklendi. Tabi bilmediğim bir bölüm, terminolojisine bile hakim olamıyorum. Eğitimler alsam da yetmiyor. Dedim ki, "Ben Amerika'ya gidiyorum. Bu işte ilerleyeceksem, kendimi geliştireyim." Orada ana konusu pazarlama olan özel bir programa katıldım B.Y: Belki 30-40 seminerden sonra bir gün birisi bir seminerin kahve arasında "Hadi gel yarın bir görüşelim" dedi. Yandakiler de "Ooo, çok şanslısın" dediler. Ben tabi farkında değilim, Cedars Sinai Medical Center. "Allah Allah hastane bile değil, kötü herhalde" diye düşündüm. Eve gittim hemen Google'dan baktım. Amerika’da sıralama sistemi var. Onkolojide bir numara, kardiyolojide iki nu- mara, VIP hizmette bir numara. Ünlüler de orada tedavi görüyormuş. Gerçekten Amerika'nın en prestijli hastanelerinin başındaymış. Ben sabah akşam oradaydım. Gönüllü hizmetin artık üstüne çıktım. Çünkü orası gerçekten bir derya deniz, ne kapsam be- nim için faydaydı. P: Eğitiminizden sonra Türkiye’ye geri dönme kararı aldınız, orada yaşamaya devam etmeyi hiç düşünmediniz mi? B.Y: Çalıştığım yerden bana oturma ve çalışma izni alacaklardı. Kalabilirdim fakat o arada ailevi birtakım sıkıntılar, sağlık problemleri oldu. Ben de zaten orada ömür boyu yaşamayı düşünmediğim için kabul etmedim. P: Türkiye ile Amerika arasında, çalışma sisteminden eğitim sistemine kadar sizin tespit ettiğiniz farklılıklar nelerdi? B.Y: Eğitim sistemi konusunda bizim gerçekten çok yol almamız gerekiyor. Teknolojik altyapıları bizden çok daha iyi. Kitap donanım- ları, teknik ekipmanları… Tabii ben kaç sene önceden bahsediyorum. Bizim laboratuvarlarımızla onların laboratuvarları arasında dağlar kadar fark vardı. Fakat yine her zaman olduğu gibi biz çok daha kapsamlı bir müfre- dattan geçiyoruz. Ben mesela orada kütüphanede çalışırken lisede gördüğümüz türev, integral gibi konuların orada üniversitede mate- matik bölümünde verildiğini gördüm. Bu beni şaşırttı.Sonra bizim okuduğumuz her şeyin çok da gerekli olmadığını anladım. Gıda mevzuatının hepsinin kodlarını ezbere bilmeye ne gerek var? Zaten çalışırken kimse sizden ezbere bilmenizi beklemiyor. Onlar işin daha gerekli olanlarını öğreniyorlar, onu gördüm. Bir de çok güzel branşla- şıyorlar. En önemli olan fark o. Herkes her şeyi bilmek zorunda değil. Bizde o beklenti var. Hastanelerde diyet teknikerleriyle çalışıyorlar. Diyetisyen, diyetisyenin altındaki tekniker... Çok iyi bir hiyerarşi var orada. En önemlisi, bir diyetisyensen her sene katıldığın seminerler- den puan toplaman lazım. Yoksa meslek sertifikan düşebiliyor. Do- layısıyla sürekli güçleniyorlar. Seminerlere katılmak zorunda olunca dernekler de güçleniyor. Mesleki anlamda da kendilerini güncelli- yorlar. Bana göre eğitim alanında bu fark var. Yoksa bizde de çok güzel eğitim alınıyor, fazkası alnıyor. Ama arada biraz daha