YAZARLAR
üstünlüğüne sahip oluyor. Özellikle
halk otobüsü, minibüs, taksi gibi
vasıtalar, trafiği tamamen bloke
ederek durmakta hiç sakınca
görmüyorlar. O dur-kalklar yüzünden
arkalarındaki tüm araçlar hem
fazladan yakıt yakıyor, hem de
mekanik olarak fazladan yıpranıyor.
Kimse de buna tepki vermiyor, aksine,
tepki verenler, korna çalanlar
kınanıyor trafikte. Park ve duraklama
yasağı tabelaları hiç bir işe yaramıyor
Türkiye’de. Park yasağı olan bölgede
eğer otomobiller çekilmiyorsa, herkes
otomobilini park ediyor, hem de
tabelanın altına… Aynı durum, ters
yönde ve dönülmez tabelaları için de
geçerli. Polis yoksa, kimse sallamıyor
bu tabelaları. Ters yönden gelen
otomobile tepki verince de siz
kabahatli oluyorsunuz bir de üstüne...
Böyle bir pişkinlik ve utanmazlık söz
konusu... Keza, hız tabelaları da
hükümsüz ülkemizde. Bu ülkede,
radar olmayan hiçbir yolda, hiçbir hız
tabelasına uyulmaz. Bırak arabayı
kullanmayı, park etmesini bile
bilmiyoruz biz. AVM’lerin
otoparklarında, iki arabalık yerlere
park eden kabiliyetsizler, bunun en iyi
örneği. 120bin Euro’yu bir şekilde
denkleştirip, o fiyakalı otomobili almış
arkadaş. Ama doğru park etmek için
gereken ahlak ve zeka, para ile
satılmıyor maalesef…
İşin enteresan tarafı, insanların bütün
bu kurallara ve tabelalara uymak için,
dünyanın hiçbir yerinde polis kontrolü
gerekmiyor. Yani, yollar polis dolu
değil. İnsanlar kurallara kendiliğinden
uyuyorlar. Bu da medeniyetle, trafik ve
otomobil kültürü ile alakalı tabii. Bizde
otomobil, saygı duyulması gereken bir
makine, olarak algılanmaz. Çünkü
otomobile saygı duymazsanız, kendi
canınızı veya başkalarının canını
alabilecek bir cinayet aletine
dönüşmesi, sadece saniyeler alır.
benzinmagazin.com
Türkiye’de
otomobil
sever olmak
zor. Fark
ettiyseniz,
bunların hepsi
eğitim ile
çözülebilecek
çok basit
şeyler. Ama
ülkemizdeki
ehliyet verme
standartları
böyle güdük
kaldığı
sürece, bu
gerçekler
maalesef
değişmeyecek
Bizde, ona saygı duymak,
otomobil kültürü edinmek
yerine, otomobil ile konu
komşuya, eşe dosta hava
atılır, kız tavlanır, etrafa
gösteriş yapılır. Askere
gidenleri uğurlamak için
saçma sapan hareketler
yapılır otomobil ile… Bir de,
A noktasından, B noktasına
gidilir, başka bire işe
yaramaz otomobil
Türkiye’de. Bunu
kabullenmek lazım
maalesef... Otomobili kendi
kişiliğimizin bir parçası
yapacağımıza, kişiliğimizi
otomobilin bir parçası
haline getiriyoruz. Eğitim,
medeniyet, kurallar,
centilmenlik gibi trafik
raconlarını unutmuşuz
çoktan. Veya hiç
öğrenmemişiz. Hayatı
kolaylaştıracak ve hayatta
kalmamızı sağlayacak basit
kuralları bile uygulamaya
üşeniyoruz. Mesela sinyal
vermek gibi bir gereksinim
yok Türk insanında. Zırt pırt
dörtlü sinyalleri yakmak var
ama… 2014 yılına geliyoruz,
hala utanmadan, emniyet
şeridinden giden hanzolar
var. Ki bunların çoğu,
devlete ait resmi araçların
sürücüleri. Yani bizim
vergilerimiz ile alınan ve
yakıtı konan araçlar. Sanki
o şerit emniyet şeridi değil,
devlet malı şeridi. Dünyanın
hiçbir yerinde bunun bir
örneğini göremezsiniz.
Trafikte kaç kişi ilk yardım
yapmayı biliyor? Bir kazayla
karşılaştığımızda, can
kurtarmak ile can almak
arasındaki iplerin, sizin
ellerinizde olduğunu
unutmayın!! Ama yok, biz ilk
yardım yerine, makas
atmayı öğreniyoruz evvela.
“İyi şoför” olmanın ilk şartı
iyi makas atmaktır! Üstelik
bunu, sürücü koltuğunu
yatırıp, içine küvete yatar
gibi yatarak ve tek elle
direksiyon tutarak yaparız.
Direksiyon başında nasıl
oturacağımızı, direksiyonu
nasıl tutacağımızı bilmeyiz.
Hele ki, Bunları
bilmediğimizde, otomobile
hakim olamayacağımızı hiç
bilmeyiz. Otomobilimize göz
atmayız, kulak vermeyiz,
bitik lastik ile, muayenesiz,
tükenmiş fren balataları ve
diskler ile gezeriz, sonra
“araba durmadı, araba
dönmedi” diye ucuz
bahaneler ile otomobilimize
atarız suçu. Bizde kabahat
olmaz, hatayı otomobil
yapar. Bakımını yaptırmayız,
beş kuruşluk işi üç kuruşa
yaptırmanın peşine düşeriz,
sonra garibim otomobil
bozulur, yolda kalır, yine
suçlu otomobildir tabii… O
bozulan arabanın yarattığı
trafikte de siz
sürünürsünüz sonra…
Türkiye’de otomobil sever
olmak zor. Fark ettiyseniz,
bunların hepsi eğitim ile
çözülebilecek çok basit
şeyler. Ama ülkemizdeki
ehliyet verme standartları
böyle güdük kaldığı sürece,
bu gerçekler maalesef
değişmeyecektir. Eğitimin
ve medeniyetin olmadığı bir
trafikte de, daha çok
deliririz ve ne yazık ki, daha
çok canlar kaybederiz biz.
2013 / ARALIK