A-2343-Perspective30-IC-email | Page 9

grurattı. müteerde llara ayai alMoksine bireliydi psioşulları eo r. Bu kışan hare- ketle grup, dünyanın ve insanın sorunlarına odaklanan, bir tek konu ve ton etrafında yoğunlaşan bir müzik yapmakta karar kıldı. “Wish You Were Here” albümü bu kararı ve çabayı kanıtlıyordu. “Shine On You Crazy” şarkısı yarattığı psychedelic atmosferle Syd Barrett günlerine adeta bir gönderme yapıyordu. Albüm kayıtları sırasında  Syd Barrett  stüdyoyu ziyaret etmişti; grup elemanları fiziksel olarak değişmiş Syd Barrett’i tanımamışlar, tanıyınca da gözyaşlarına boğulmuşlardı. Ona besteledikleri şarkıları dinletmişlerdi ve daha sonra Barrett stüdyodan ayrılmıştı. Bu, grubun Barrett’i son görüşüydü. Albümdeki diğer parçalar müzik endüstrisine doğrultulan sivri eleştiri okları niteliğindeydi. 1979’un “The Wall” albümü “Pink” adındaki karakterin doğumundan itibaren olan süreci incelemiş; savaş, babaya duyulan hasret, eğitim sistemi, aldatma gibi konuları işlemiştir. Turnede bir hayranıyla “I think we have successfully commandeered the best of what there is... It’s a shame, but this is the end.” kavga eden  Roger Waters  kafasında seyirciyle kendisinin arasına bir duvar örme düşüncesini yaratmıştı. Daha sonra bu fikri, bir insanın tüm insanlara karşı olması olarak genişletmişti. 80’li yıllardan 2000’lere kadar olan çalkantılı süreçte Roger Waters’ın grubu dağıtmasıyla “The Final Cut” albümü, grubun bir krizde olduğunun göstergesiydi. Bu sıkıntıyı takiben David Gilmour, Rick Wright ve Nick Mason grubu devam ettirerek 1994’te “The Division Bell” albümünü çıkardılar. Kasım 2014’de piyasaya sürülecek “The Endless River” isimli 15. ve son Pink Floyd albümünün köklerinin “The Division Bell”den beslendiği söylenebilir. Öyle ki David Gilmour, “The Division Bell” parçalarını modern stüdyo tekniklerini kullanarak dönüştürüp yeniden değerlen- direrek yepyeni bir albüm çıkaracaklarını belirtmiş ve 14 Ekim 2014 tarihinde Polly Samson ile “The Endless River” albümünün kapanış şarkısı olacak olan “Louder Than Words” parçasını piyasaya sürmüştür. Gilmour’ın Samson’dan parçaya söz yazmasını istemesi üzerine Samson’ın cevabı, bu müziğin söz gerektirmediği; Gilmour, Wright ve Mason olarak üçünün yaptığı müziğin kelimelerle açıklanamayacak bir büyü olduğu şeklinde olmuştur. David Bowie’den Foo Fighters’a, Queen’den Gorillaz’a, Iron Maiden’dan Radiohead’e nicelerini etkileyen Pink Floyd’un müziği üstün bir algısal yaklaşım ve temelli bir sağduyu gerektirir. Ortaya koydukları ağır melodramı, mağrur melankoliyi, sadelikle bezenmiş karmaşıklığı ve yoğun anlatımı içselleştirebilmenin marifet olduğunu söylemek abartı olmaz. Müzik ve dünya tarihine bir yıldız gibi giren grubun, bu sahneden parlaklığını hiç kaybetmeden bir misafir gibi vakitlice ayrıldığını söylemek, umuyorum bir tebessüm kondurabilir yüzlerimize... ◼ fenêtre • Kış • 2015 • Sayı 6 8