ş
zamanların en çok gişe hasılatı yapan
filmi olmuştur ve ABD Ulusal Film
Arşivi’nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir. Dediğim gibi, benim
sinema serüvenim işte bu Hollywood
filmi ile başladı. Peki Los Angeles’ın
küçük bir kasabası iken sinemanın
kalbi haline gelen Hollywood’un serüveni nasıl başladı?
Kamera ve projeksiyon makinesini
birleştirerek filmi perdeye yansıtan
“sinematograf”ın (Yunanca kínêma,”
il,
de
k
asım
ayır,
n degün İyi
mış,
opatr giyna, zae ve
h’nin
tırla!
dayClark
Geç. Alikle
ürü’a aü kaFilm
Zainde
plam
enftüm
emiağa
si’a
hareket” ve gráphein, “yazmak”) mucidi olan Lumiere kardeşler, sinematografın olduğu gibi sinemanın da
mucidi sayılırlar. 28 Aralık 1895’te
Paris’te Capucines Bulvarı’ndaki bir
bodrumda 33 kişinin izlediği sessiz
filmin yaratıcıları olan ve sinemanın
da babaları sayılan Louis ve Auguste
Lumiere kardeşler, 1897’de Paris’te
bir sinema salonu kurmuşlardı.
1900’lü yılların başında Fransa’dan
sonra, Almanya’da, İngiltere’de ve
İtalya’da da sinema gelişmekteydi.
Amerika’da ise Thomas Edison
1892’de “kinetograf”ı, yani kameranın ilk biçimini üretmişti. Bu aygıtla
saniyede 40 görüntü saptanabiliyordu. Edison “kinetoskop” adını verdiği bir başka aygıt aracılığıyla bu görüntüleri hareketli bir biçimde göstermeyi başarmıştı ama bu aygıt tek
bir izleyici tarafından kullanılabili-
yordu çünkü görüntüler perdeye
yansıtılmıyordu.
Edison, kinetoskopların ticari olarak
satışa sunulmasıyla birlikte New Jersey, New York eyaletinde Amerikan
sinema tarihinin ilk stüdyosu olan
Black Maria’yı kurdu. Kendi geliştirdiği ve sinema filmi için gerekli olan
tüm aletlerin patentini aldı. ABD’de
ilk filmler New York civarında çekiliyordu. New York’ta olmak Edison’a
yakın olmak anlamına geliyordu ve
yönetmenler sahip olduğu patentler
nedeniyle Edison’a oldukça yüklü ödemeler yapmak zorunda kalıyorlardı. New York’tan uzaklaşıldığında ise
Edison’un dikkatinden kaçmak daha
kolay oluyordu. Sinemacıların New
York’tan uzaklaşmalarında Edison ile
birlikte iklimin de etkisi olmuştu. Bazı yönetmenler aşırı soğuklarda filmlerinin dış sahnelerini çekmekte zorlandıkları için New York’a alternatif
olabilecek yerlerin arayışına girmişlerdi ve ortamın film çekmeye elverişli olduğunu görünce Kaliforniya’ya,
Los Angeles’a yerleştiler. İklimin çalışmaya elverişli olması ve çevrenin
denizden dağa değişik manzaralar içermesinin de etkisiyle Los Angeles’a
sinemacı akını başladı. Los Angeles
Hollywood sinemasının hızlı
yükselişi “sesli film” ve “renkli
film” başarıları ile başlamıştır.
civarına gelen yönetmenlerin, yapımcıların ve sinema oyuncularının Los
Angeles şehir merkezinin kuzeybatısında yer alan Hollywood kasabasında yoğunlaşması bu kasabayı Amerikan sinemasının merkezi haline getirdi. Günümüzde Hollywood, Amerikan sinema endüstrisiyle özdeşleştirilmektedir.
1915 yılı içinde Edison ve patent şirketinin baskısından kaçarak Lillian
Gish, Lionel Barrymoore, Mary Pickford gibi oyuncuları da California’ya
taşıyan film şirketi The Biograph
Company Hollywood’da ilk filmi
çekti: “In Old California”. The
Biograph’i takip ederek California’nın
elverişli ikliminden yararlanmak üzere bu eyalete yerleşen şirketler, kısa
süre içinde Hollywood’da stüdyolarını kurmaya başladılar. 1915’te Universal City’nin kurulmasını takiben
United Artist, Warner Brothers ve
Columbia da Hollywood’da yerlerini
alırlar. 1920’lerin sonunda MetroGoldwyn-Mayer ile Radio-KeithOrpheum ve birkaç yıl sonra da 20th
Century Fox gibi stüdyolar kuruldu.
Bu dönemde Warner Brothers “Jazz
Singer” filmi ile ilk defa senkronize
diyalog dizileri içeren uzun metrajlı
sesli filmi çekmiş ve sessiz film çağını
artık sonlandırmıştır. 1935’e gelindiğinde ise technicolor tekniği ile çekilen, canlı renklerin bulunabildiği ilk
filmlerden olan “Becky Sharp” ile çok
önemli bir ilerleme kaydedilmiştir.
Görüldüğü gibi sinemada ses ve renk
teknolojilerinin gelişmesine Amerika
ve özellikle Hollywood öncülük etmiştir.
http://www.mostar.com.tr ▎http://www.gazetebilkent.com ▎http://www.broadcasterinfo.net ▎https://asinema.wordpress.com
fenêtre • Kış • 2015 • Sayı 6
10