A-2343-Perspective30-IC-email | Page 15

fenêtre ni ise teknenin hız kazanmasıyla dengelenir. Seren Oğuz [email protected] Bambaşka bir dünya: Yelken Bir Ekip Başarısı : GSÜ Yelken “Y elken” ya da “ yelkenli tekne” dendi mi deniz ve rüzgar tutkunlarının gözündeki ışığı fark etmemek imkansız. Kimilerinin küçük yaşta kendini içinde bulduğu, kimilerinin geç yaşlarda çeşitli fırsatlar sonucu keşfettiği bu tutku insanın kendini en güzel biçimde geliştirebildiği bir spor dalı, hatta spordan öte… Tarihte malzemesi  papirüs olan ilk yelkenli tekne MÖ 2400’lerde Mısırlılar tarafından icat edilmiş.  Mısırlıların  ardından,  Polinezyalılar  kanolarında rüzgâr teknolojisini kullanmışlardır. Ülkemizde 1850 senelerinde ilk filizlerini veren yelken sporu, dönemin Büyükada, Moda ve Yeşilköy sahillerindeki kulüplere bağlı yat sahiplerinin aralarında yaptığı yarışlar ile başlamıştır. 1914-1923 seneleri arasında, çeşitli savaşlar nedeni ile durulan yelken faaliyetleri 1923 senesinde Yelken, Kürek ve Yüzme dallarını kapsayan Su Sporları Federasyonu’nun kurulması ile tekrar güncelleşmiştir.1957 senesinde Yelken branşı Su Sporları Federasyonu’ndan ayrılarak 25 Mayıs 1957’de Türkiye Yelken Federasyonu resmen kurulmuştur. Ülkemizde Yelken Federasyonu tarafından tescil edilmiş yelkenli tekne sınıfları vardır. Bunlar Olimpik kategoride Laser, 470, Finn, RS:X ve Olimpik olmayan kategoride Optimist, 420, Pirat, Techno293, Dragon, Yat ve Radyo Kontrollü Yat sınıflarıdır.Önceleri daha popüler bir sporken bir dönem ilgi azalmış an- cak son dönemlerde yelken sporu yeniden yükselişe geçmiş, sürekli gelişen, her yıl daha da ileri giden bir spor halini almıştır. Yelkenin işleyiş sisteminden biraz bahsetmek gerekirse Bernouilli’nin prensibine bakmak gerekir. Yelken aslında bir matematik işidir. Bernoulli’nin prensibine göre rüzgâr açısının yelkenin yüzeyindeki yüküne bağlı olarak, yelkenin bir tarafında diğerinden daha fazla hava basıncı oluşur. Bu basınç farkı kaldırma gücü yaratarak yelkeni düşük basıncın olduğu tarafa iter. Yelken üzerindeki bu yanal gücü  yelkenlinin  yana yatarak ileri doğru hareketine dönüştürür. Peki, gerçekten nedir bu yelken sporu? Neden bu kadar çok sevdalısı var? Yelkenin en kısa tanımı, “rüzgâr enerjisini kullanarak, bir kuvvet oluşturan ve bu kuvvet ile bağlı bulunduğu aracın hareket etmesini sağlayan yapı”dır. Daha derine inmek gerekirse, yaşanan dünyanın içinde ama aslında bambaşka bir evren... Denize çıkıldığı an yepyeni ve tamamen gerçek bir dünya açar kapılarını insana, mücadeleyi, hızlı karar verebilmeyi, ani çözümler üretebilmeyi, bireyselliğin gücü kadar ekip ruhunun önemini, paylaşmayı, dayanışmayı, farketmediği konsantrasyonu, doğanın sistemini, belki de hayatı öğretir yelken. Tamamen deniz ve rüzgâra bağlı olduğu farkedildiğinde- hele ki bu ekip ile beraber yönetilip başarılmışssa- yaşanılan haz paha biçilemezdir. Özellikle yarışlarda hissedilen konsantrasyon, denizin ortasındaki yalnızlık ve yelkenlinin sükuneti, gündelik hayatın koşuş“Yelken” ya da “ yelkenli tekne” dendi mi deniz ve rüzgâr tutkunlarının gözündeki ışığı fark etmemek imkânsız. turmacasından uzakta yaşanılan uygular kelimelerden öte… Yelken yapabilmek için önce yelkenliyi ve terimleri tanımak gerekir. Bin çeşit terim, düğüm çeşitleri, kural, disiplin ve dayanışma barındırır. Yelken bilgisi denizin ve rüzgârın yüreğine yapılan yolculuk için önemlidir fakat bunların yanında rüzgâr bilgisi ister, yol bilgisi ister ve tabii bolca pratik ister. Emek çoktur denizde, yelkende. Bu zorluklarla mücadele edebilmek yürek ister üstelik. Sert havalarda adrenalin ve endorfin çekişmeli olarak iki Bernoulli  denklemi kullanılarak bulunan basınç farkı, tekneye aktarılan itkinin bir kısmını oluşturmaktadır. Rüzgâr hareket halindeki hava moleküllerinden o