fenêtre
ni ise teknenin hız kazanmasıyla
dengelenir.
Seren Oğuz
[email protected]
Bambaşka bir dünya:
Yelken
Bir Ekip Başarısı : GSÜ Yelken
“Y
elken” ya da “ yelkenli
tekne” dendi mi deniz ve
rüzgar tutkunlarının gözündeki ışığı fark etmemek imkansız. Kimilerinin küçük yaşta kendini içinde bulduğu, kimilerinin geç
yaşlarda çeşitli fırsatlar sonucu keşfettiği bu tutku insanın kendini en
güzel biçimde geliştirebildiği bir
spor dalı, hatta spordan öte…
Tarihte malzemesi papirüs olan ilk
yelkenli tekne MÖ 2400’lerde Mısırlılar tarafından icat edilmiş. Mısırlıların ardından, Polinezyalılar kanolarında rüzgâr teknolojisini kullanmışlardır.
Ülkemizde 1850 senelerinde ilk filizlerini veren yelken sporu, dönemin Büyükada, Moda ve Yeşilköy
sahillerindeki kulüplere bağlı yat
sahiplerinin aralarında yaptığı yarışlar ile başlamıştır. 1914-1923 seneleri arasında, çeşitli savaşlar nedeni ile durulan yelken faaliyetleri
1923 senesinde Yelken, Kürek ve
Yüzme dallarını kapsayan Su Sporları Federasyonu’nun kurulması ile
tekrar güncelleşmiştir.1957 senesinde Yelken branşı Su Sporları
Federasyonu’ndan ayrılarak 25 Mayıs 1957’de Türkiye Yelken Federasyonu resmen kurulmuştur. Ülkemizde Yelken Federasyonu tarafından tescil edilmiş yelkenli tekne sınıfları vardır. Bunlar Olimpik kategoride Laser, 470, Finn, RS:X ve Olimpik olmayan kategoride Optimist, 420, Pirat, Techno293, Dragon, Yat ve Radyo Kontrollü Yat sınıflarıdır.Önceleri daha popüler bir
sporken bir dönem ilgi azalmış an-
cak son dönemlerde yelken sporu
yeniden yükselişe geçmiş, sürekli
gelişen, her yıl daha da ileri giden
bir spor halini almıştır.
Yelkenin işleyiş sisteminden biraz
bahsetmek gerekirse Bernouilli’nin
prensibine bakmak gerekir. Yelken
aslında bir matematik işidir.
Bernoulli’nin
prensibine
göre rüzgâr açısının yelkenin yüzeyindeki yüküne bağlı olarak, yelkenin
bir tarafında diğerinden daha fazla
hava basıncı oluşur. Bu basınç farkı
kaldırma gücü yaratarak yelkeni
düşük basıncın olduğu tarafa iter.
Yelken üzerindeki bu yanal gücü yelkenlinin yana yatarak ileri
doğru hareketine dönüştürür.
Peki, gerçekten nedir bu yelken
sporu? Neden bu kadar çok sevdalısı var? Yelkenin en kısa tanımı, “rüzgâr enerjisini kullanarak, bir kuvvet oluşturan ve bu
kuvvet ile bağlı bulunduğu aracın hareket etmesini sağlayan
yapı”dır. Daha derine inmek gerekirse, yaşanan dünyanın içinde
ama aslında bambaşka bir evren...
Denize çıkıldığı an yepyeni ve tamamen gerçek bir dünya açar kapılarını insana, mücadeleyi, hızlı
karar verebilmeyi, ani çözümler
üretebilmeyi, bireyselliğin gücü
kadar ekip ruhunun önemini,
paylaşmayı, dayanışmayı, farketmediği konsantrasyonu, doğanın
sistemini, belki de hayatı öğretir
yelken. Tamamen deniz ve rüzgâra
bağlı olduğu farkedildiğinde- hele
ki bu ekip ile beraber yönetilip başarılmışssa- yaşanılan haz paha biçilemezdir. Özellikle yarışlarda hissedilen konsantrasyon, denizin ortasındaki yalnızlık ve yelkenlinin
sükuneti, gündelik hayatın koşuş“Yelken” ya da “ yelkenli
tekne” dendi mi deniz ve
rüzgâr tutkunlarının
gözündeki ışığı fark
etmemek imkânsız.
turmacasından uzakta yaşanılan uygular kelimelerden öte…
Yelken yapabilmek için önce yelkenliyi ve terimleri tanımak gerekir.
Bin çeşit terim, düğüm çeşitleri, kural, disiplin ve dayanışma barındırır. Yelken bilgisi denizin ve
rüzgârın yüreğine yapılan yolculuk
için önemlidir fakat bunların yanında rüzgâr bilgisi ister, yol bilgisi ister ve tabii bolca pratik ister. Emek
çoktur denizde, yelkende. Bu zorluklarla mücadele edebilmek yürek
ister üstelik. Sert havalarda adrenalin ve endorfin çekişmeli olarak iki
Bernoulli denklemi kullanılarak
bulunan basınç farkı, tekneye aktarılan itkinin bir kısmını oluşturmaktadır. Rüzgâr hareket halindeki
hava moleküllerinden o