A-2343-Perspective30-IC-email | Page 11

bir karakterle ortaya çıkmaktadır. “Maria Puder bana bir ruhumun bulunduğunu öğretmişti ve ben de onun, şimdiye kadar tanıdığım insanlar arasında ilk defa olarak, bir ruhu bulunduğunu tespit ediyordum. Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu. Biz o zaman sahiden yaşamaya, ruhumuzla yaşamaya başlıyorduk.” Raif’in hayatında çocukluğundan bu yana süregelen herkese yabancılaşma Maria’nın karşısında eriyip yok olmuştu. Birbirlerini hayatlarının en değerli köşelerine koymuşlardı. “Kendimi bildim bileli bütün günlerimi, haberim olmadan ve nefsime itiraf etmeden, bir insanı aramakla geçirmiş ve bu yüzden bütün diğer insanlardan kaçmıştım.” İkisinde de var olan “gerçek insan”ı arama duygusu onları ortak paydada hayatın hiç beklenmedik bir anında bir araya getirmişti. Raif ve Maria ilişkilerinin tam yolunda gittiği bir zamanda Raif’e memleketten gelen telgrafla alt üst olurlar. Telgrafta çocukluğundan bu yana sadece biyolojik bağının olduğunu düşündüğünü babasının öldüğünü ve acilen memlekete dönmesi gerektiğini okur. Hayatında her şeyden çok önem verdiği Maria’dan uzaklaşmak onu tedirgin eder ve ona işleri yoluna koyar koymaz döneceğinin sözünü verir. Özlemin bu yükünü hafifletmek için düzenli olarak mektuplaşırlar ancak beklenmedik bir anda Maria’nın Raif’e gönderdiği mektuplar kesilir. Raif bu ani değişimin karşısında yıkılır. Hislerini ise en güzel yine onun sözlerinde bulabiliriz. “ Hayatta en güvendiğim insana karşı duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi.” Bu kırgınlık Raif’in hayatında bambaşka kararlar almasına sebep olur. Hiç tanımadığı bir kadınla evlenir ve her zaman hayalini kurduğu çocuklar artık bir başkasıyla ortak paydası olmuştur. Yıllar yıllar sonra, Ankara’nın sokaklarında bir gün hayatının en şok edici gerçeğiyle karşılaşacağını bilmeden dolaşırken Almanya’da pansiyonunda kaldığı Maria’nın bir ak- rabasıyla karşılaşır. Bu karşılaşmanın sonunun nereye bağlanacağını ikisi de bilerek konuşmaya başlarlar. Raif konuşmanın sonunda Maria’nın on sene önce hastalandığını ve hastalığını önemsemeyerek bir çocuk dünyaya getirdiğini, babasının da bir Türk olduğunu öğrenir. Raif bunları öğrendikten sonra kadının yanında duran sekiz dokuz yaşlarındaki kız çocuğuna bakar ve hayatının en büyük pişmanlığını o saniyeden itibaren bütün yaşamı boyunca yanında taşımaya başlar. “Kendisinden daha dün ayrılmış gibi taze bir hasret duydum. Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde, ‘bu böyle olmayabilirdi!’ düşüncesi, yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır.” Rasim ise defterin sonuna gelmiştir. Üzerinde ise bütün bu yaşanmışlığın ağırlığı vardır. Arkadaşı Raif’in o andan itibaren iç dünyasının ne kadar yoğun olduğunu bir kez daha anlar. Raif’in ondan isteğini yerine getirmek için evine gider, defteri sobaya onun gözünün önünde atmak ister fakat eve vardığı zaman bütün bu yaşanmışlığı bilen tek insan olduğunu fark eder. Raif tüm yabancılığı ve tüm pişmanlığıyla sırlarını arkadaşına aktararak son nefesini vermiştir... ◼ 15 fenêtre • Yaz • 2014 • Sayı 5