A-2343-Perspective30-IC-email | Page 10

Sahaf Merve Köse [email protected] Tablonun dışına çıkan bir aşk ve kürk mantosu “Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünürüm.” sözüyle bizi hayatımızı sorgulamaya yönelten Sabahattin Ali’nin kitaplarının içinde iki saatinizi geçirdiğiniz oldu mu daha önce? S abahattin Ali’nin 2013 yılının ilk ayından itibaren “çok satanlar” rafında kendini belli eden ve sırasını kimselere kaptırmayan Kürk Mantolu Madonna romanını elinize aldığınızda ona verebileceğiniz iki saatten çok daha fazlasına sahip olduğunuzu fark ediyorsunuz. 13 “Dünya’nın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahlûku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?” Sabahattin Ali’nin insan kişiliğinin karmaşıklığına karşı olan bu inancı bu kitabı yazmasında en büyük etken olmuştur. İlk sayfasından son cümlesine kadar sizi Türk Edebiyatı’na doyuran bu romanında kendi kişiliğinizden de birçok satıra şahit olacaksınız.1928 yılında Almanya’ya devlet kanalıyla gönderildikten sonra orada tanıştığı ve âşık olduğu Frolayn Puder adlı bir bayanla yaşadığı yoğun duygufenêtre • Yaz • 2014 • Sayı 5 Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu. Biz o zaman sahiden yaşamaya, ruhumuzla yaşamaya başlıyorduk. lar da eserin yazılmasında bir diğer etken olarak karşımıza çıkar. “İlk defa gördüğümüz bir peynir evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz.” İlk sayfalardaki bu cümleyle romanın sizi bugüne kadarki tercihleriniz hakkında nasıl bir sorguya soktuğunu hissedeceksiniz çünkü okudukça anlayacaksınız ki Kürk Mantolu Madonna, iki insanın yapmış olduğu tercihlerin sayfalara dökülmüş en açık hali… Kitapta her şey Rasim’in işsiz kalmasıyla başlar çünkü şans eseri girdiği yeni işinde hayatında en büyük etkiyi bırakacak insanla karşılaşacaktır. Rasim’in bundan sonra aynı odayı paylaşacağı mütercim bir memur olan Raif Efendi’nin hâl ve tavırlarında hiç de lisan bilen bir insan görünüşü yoktur. Ama her şeyden ziyade onun belirgin özelliği insanlığına yabancılaşan bir makineye ve bir robot insana dönüşmüş olmasıdır. Raif Efendi sevinme, üzülme, heyecanlanma, kızma, ken- dini savunma, yükselme gibi insanî vasıflarını yitirmiştir. Bu da onun hem iş yerinde hem de ailesinde gereksiz bir insan muamelesi görmesine sebep olur. Rasim ile aralarında haftalar geçse dahi bir yakınlık oluşmaz, ta ki patronlarına olan öfkeleri onları birleştirinceye kadar. Yeni yakınlaşmaya başlayan bu iki iş arkadaşının samimiyeti bir şubat günü Raif Efendi’nin ağır hastalanmasıyla kesintiye uğrar. Rasim arkadaşının eşyalarını toplar ve evine götürür. Ailesi ve Raif’in ilişkisini inceleyebilmek için bir fırsat olan bu ufak ziyaret sırasında Rasim arkadaşı hakkında birçok düşünceye sahip olur. Evin maddi olarak bütün yükünü çekmesine rağmen, evde varlığı ve yokluğu belli değildir. Rasim’e göre, bu hâle düşmesine bilinçli olarak onlardan kendini izole etmesi, onlarla iletişim kurmaması ve herhangi bir olumsuz duruma karşı tepki vermemesi neden olur. Raif’in hasta yatağında ondan bir ufak isteği vardır. Bir defter verip onu sobada yakmasını ister fakat Rasim arkadaşını ikna eder, oteline gider ve defteri okumaya başlar… Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu?  sabunculuk tekniğini öğrenmesi için Almanya’ya gönderir. Burada, sabunculukta ileri bir tekniğe sahip olan fabrikaya gitmek yerine, müzelere ve resim galerilerine giderek vaktini geçirmeye çalışır. Günlerini kendisinin içinde olduğuna inanmayan ticaret zihninin tersine galerilerde ve müzelerde geçiren Raif Efendi bir gün bir resim galerisinde gördüğü Kürk Mantolu Madonna tablosundan etkilenir. Günlerce sadece bu tablo için galeriye gider ve saatlerce başından ayrılmaz. Raif Efendi’nin de dediği gibi, bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu?  Raif bu tablonun Maria Puder’e ait olduğunu öğrenir ve onu bulabilmek için elinden geleni yapar. Maria Puder Atlantik adı verilen bir yerde keman şarkıcılığı yapmaktadır. Raif Efendi kendisini takip edip dinlemeye geldiğinde onun masasına gelir ve onunla tanışır. İnsanı gözlemleme hususunda Raif Efendi kadar başarılı olan Maria Puder, onun diğer erkeklere benzemediğini düşünerek arkadaş olmalarını teklif eder. Raif