A-2343-Perspective30-IC-email | Page 75

Kırmızı Divandan Beyazperdeye: Alfred Hıtchcock ve Psikanaliz Hayata Alfred Hitchcock’un kariyerinin ve gerilim sinemasının en önemli filmlerinden olan Psycho/ Sapık’ı incelemeye başlarken ilk ele alınması gereken konulardan biri ismidir. Filmin adı ilk başta izleyiciye psikopat teriminin kısaltması gibi gelse de aslında psikanalizin kısaltmasıdır. Film, insanı bilinçaltındaki saklı düşmanlarıyla mücadele ettirir. Güneşli bir şehir manzarasından kasvetli bir pencereye dönen ilk sahneden, bataklıktan arabanın çıkarıldığı sahneye kadar seyirci psikanalitik terapi deneyimi yaşar. Aslında yönetmen hikayeden çok seyircinin bilinçaltını yönetir ve seyirci aktif olarak katıldığı bir deneyimin parçası olur. Elçin Dayanır [email protected] A lfred Hitchcock’un Psycho’sunun bir başyapıt olmasını sağlayan unsurlar nelerdir? Kullanılan teknik mi? Tabuları yıkması mı? Kurgusu mu? Belki de hepsi… Ama benim için Psycho’yu bir başyapıt yapan, oldukça sıradan ve basit görünen bir hikayenin altında yatan karmaşadır. Görünenin ardındaki görünmeyen… Alfred Hitchcock, sıradan ve olağan yaşantılarımızın derinlerinde yatan o rahatsız edici durumları sinemanın incelikli diliyle göstermekten hiç sıkılmıyordu. Psycho’da bu konsept içinde dönen bir filmdir. Psycho kabaca, genç ve güzel kahramanımız Marion Crane’in patronundan para çalması ve kaldığı motelin sahibi Norman Bates tarafından öldürülmesi hakkında bir film olarak izlenebilir. Fakat filmin hala güncelliğini korumasının nedeni, Hitchcock’un izleyici ve film karakteri arasındaki özdeşleşme ve izleyiciyi filmle bir bütün haline getirmeyi bilmesinden kaynaklanır. Bunu filmle- Görünenin ardındaki görünmeyen… Alfred Hitchcock sıradan ve olağan yaşantılarımızın derinlerinde yatan o rahatsız edici durumları sinemanın incelikli diliyle göstermekten hiç sıkılmıyordu. rinde psikanalitik ögeleri incelikle kullanarak yapar. İzleyici, karakterlerin bilinçaltına doğru bir yolculuğa çıkarken kendi bilinçaltında saklanmış arzularını keşfeder. Film, kameranın Phoenix şehrinin üzerinde kuşbakışı gezindikten sonra Mari- on Crane ve sevgilisi Sam Loomis’in bulunduğu odaya odaklanmasıyla başlar. Bu başlangıç Alfred Hitchcock’un severek kullandığı, sıradan insanların başına gelen sıradan olmayan olaylar temasına oldukça uygundur. Bu başlangıç, seyircide ‘bu benim evim ya da odam olabilirdi’ düşüncesi yaratır. Böylece izleyici daha ilk sahneden hikayenin bir parçası olur. Ancak artık odanın içindeyizdir. Yeni seviştikleri belli olan Marion ve Sam’i izlemekten kendimizi alamayız. İnsanın merak ve röntgenleme duygusunu bastıramaması izeyiciyi ahlaki bir ikileme düşürür. Bu ahlaki ikilemi, film boyunca Marion Crane karakterinde görürüz. Filmin başında sevgilisiyle evlenme hayalleri kuran masum kızımız beyaz sütyen takarken, parayı çalmaya karar verdiğinde siyah sütyen takmaya başlar. Film boyunca Marion, bu parayla yeni bir hayat kurmak ve parayı geri götürmek arasında kalır. Hitchcock’un karakterleri gelgitler yaşayan karakterlerdir. Yönetmenin böyle karakterler ya- 75