bu bunalımlarla geçti. Ekonomik manada verimli ve uzun süreli politikaların
ortaya konamaması, cari açığın yüksek
ve tasarruf oranlarının çok düşük olması.Türkiye’de sıcak para akışını sağlayacak, kendine güvenen bir lokomotif sektörün bulunmasını zorunlu kılıyordu.
Dolayısıyla inşaat sektörü , büyük ölçüde yerli endüstriye dayanması, istihdam
potansiyelinin büyüklüğü, başta imalat
sanayi olmak üzere diğer sektörlerle yoğun girdi-çıktı ilişkisi içinde olması ve
yurtdışında yürütülen faaliyetlerin döviz
kazandırıcı özelliği nedeniyle Türkiye
ekonomisinin lokomotif sektörü sayılmaktadır (DPT, 2001).
Somutlaştırmak gerekirse, 1980’lerin
ikinci yarısında ortalama 6 milyar dolarlık bir üretim düzeyine sahip olan
inşaat sektörü 1990’lardan bu yana ortalama 10 milyar dolarlık bir üretimi
1999 depremlerinin
yaşandığı yıl, sektör
yüzde 12.50 oranında
küçülürken ekonomik
krizlerin etkisiyle
yükselen faizler de
sektörü geriletti.
nın 3/4’ünü inşaatın oluşturmuştur.Bununla birlikte, Dünyanın en büyük 225
uluslar arası inşaat firması arasında 20
Türk firması da bulunmaktadır.Özellikle
prefabrik beton üretim teknolojilerimiz
Avrupa ülkeleriyle rekabet edebilir düzeyde. Bunun yanında ahşap ve çelik
prefabrikte de büyük gelişmeler sağlanıyor. Özellikle prefabrik çelik sektörü,
teknoloji yoğun bir sektör haline geldi.
Bu sektörde faaliyet gösteren firmalar
iş yaptıkları ülke sayısı 63’e, toplam
uluslararası iş hacimleri 64 milyar dolara yükseldi, gerçekleştirilen proje sayısı
3 bini aştı.
“Bu pozitif gelişmelere ivme kazandırabilmek adına ne yapabiliriz”i konuşmadan evvel yakın tarihimizde sektörü
en çok etkileyen iki unsurun bilinmesi
gerektiği kanaatindeyiz.
A.1) Krizler Ekonomisinin Yaralı
Çocuğu
Ekonomik kriz, makroekonomik değişkenlerde kabul edilebilir bir değişme sınırının ötesinde gerçekleşen şiddetli dalgalanmalar olarak da tanımlanmaktadır.
(Kibritçioğlu, 2001).
Buna karşın inşaat sektörü, güven esasına dayalı, orta veya uzun vadeli, temeli
sağlam yatırımlar gerektirir. İmal eden
için de satın alan için de bu böyledir. Bu
17
yakalamış durumda. Sadece 2000-2004
arasında ise sektörde ortalama üretim
8.6 milyar dolar düzeyinde kalıyor. Bu
arada sektördeki toparlanma işsizliğin
azalmasında önemli bir katkı sağlıyor.
Toplam istihdam içindeki payı 2004 yılında yüzde 5.1 olan inşaat sektörü 2005
yılında bu payı yüzde 5.7’ye yükseltti.
(Çelik:2007,35)
Geçtiğimiz yılın ilk 9 ayında yüzde
32,7 oranında artan kamu yatırımları-
gerek yurt içinde gerekse yurt dışında
gerçekleştirdikleri projelerle saygınlıklarını kanıtladılar. (a.g.e,6)
Türk müteahhitler son dönemlerde ise
marka olmaya yöneldi. Eskiden müteahhit olarak gidilen ülkelerde havaalanı, turizm, konut, ofis binaları, alışveriş
merkezleri gibi alanlarda büyük ölçekli
projelerin yatırım ve işletmeciliğini üstlenme eğilimleri yoğunlaştı. 2005 yılının
ilk yarısı sonunda Türk müteahhitlerin
konumda bulunan bir sektör aynı zamanda geniş yatırımlar gerektirdiğinden
finans sektörüne karşı hassastır diyebiliriz. Bunu hemen banka sektöründe gerçekleşen 2001 krizinde inceleyelim:
Hem sektöre tüketicilerden talep gelmemesi hem de çürük yapılaşma nedeniyle
oluşan güvensizlik inşaat sektörünün
2000 yılına kadar toparlanma çabalarıyla geçirmes