A-2343-Perspective30-IC-email | Page 17

bu bunalımlarla geçti. Ekonomik manada verimli ve uzun süreli politikaların ortaya konamaması, cari açığın yüksek ve tasarruf oranlarının çok düşük olması.Türkiye’de sıcak para akışını sağlayacak, kendine güvenen bir lokomotif sektörün bulunmasını zorunlu kılıyordu. Dolayısıyla inşaat sektörü , büyük ölçüde yerli endüstriye dayanması, istihdam potansiyelinin büyüklüğü, başta imalat sanayi olmak üzere diğer sektörlerle yoğun girdi-çıktı ilişkisi içinde olması ve yurtdışında yürütülen faaliyetlerin döviz kazandırıcı özelliği nedeniyle Türkiye ekonomisinin lokomotif sektörü sayılmaktadır (DPT, 2001). Somutlaştırmak gerekirse, 1980’lerin ikinci yarısında ortalama 6 milyar dolarlık bir üretim düzeyine sahip olan inşaat sektörü 1990’lardan bu yana ortalama 10 milyar dolarlık bir üretimi 1999 depremlerinin yaşandığı yıl, sektör yüzde 12.50 oranında küçülürken ekonomik krizlerin etkisiyle yükselen faizler de sektörü geriletti. nın 3/4’ünü inşaatın oluşturmuştur.Bununla birlikte, Dünyanın en büyük 225 uluslar arası inşaat firması arasında 20 Türk firması da bulunmaktadır.Özellikle prefabrik beton üretim teknolojilerimiz Avrupa ülkeleriyle rekabet edebilir düzeyde. Bunun yanında ahşap ve çelik prefabrikte de büyük gelişmeler sağlanıyor. Özellikle prefabrik çelik sektörü, teknoloji yoğun bir sektör haline geldi. Bu sektörde faaliyet gösteren firmalar iş yaptıkları ülke sayısı 63’e, toplam uluslararası iş hacimleri 64 milyar dolara yükseldi, gerçekleştirilen proje sayısı 3 bini aştı. “Bu pozitif gelişmelere ivme kazandırabilmek adına ne yapabiliriz”i konuşmadan evvel yakın tarihimizde sektörü en çok etkileyen iki unsurun bilinmesi gerektiği kanaatindeyiz. A.1) Krizler Ekonomisinin Yaralı Çocuğu Ekonomik kriz, makroekonomik değişkenlerde kabul edilebilir bir değişme sınırının ötesinde gerçekleşen şiddetli dalgalanmalar olarak da tanımlanmaktadır. (Kibritçioğlu, 2001). Buna karşın inşaat sektörü, güven esasına dayalı, orta veya uzun vadeli, temeli sağlam yatırımlar gerektirir. İmal eden için de satın alan için de bu böyledir. Bu 17 yakalamış durumda. Sadece 2000-2004 arasında ise sektörde ortalama üretim 8.6 milyar dolar düzeyinde kalıyor. Bu arada sektördeki toparlanma işsizliğin azalmasında önemli bir katkı sağlıyor. Toplam istihdam içindeki payı 2004 yılında yüzde 5.1 olan inşaat sektörü 2005 yılında bu payı yüzde 5.7’ye yükseltti. (Çelik:2007,35) Geçtiğimiz yılın ilk 9 ayında yüzde 32,7 oranında artan kamu yatırımları- gerek yurt içinde gerekse yurt dışında gerçekleştirdikleri projelerle saygınlıklarını kanıtladılar. (a.g.e,6) Türk müteahhitler son dönemlerde ise marka olmaya yöneldi. Eskiden müteahhit olarak gidilen ülkelerde havaalanı, turizm, konut, ofis binaları, alışveriş merkezleri gibi alanlarda büyük ölçekli projelerin yatırım ve işletmeciliğini üstlenme eğilimleri yoğunlaştı. 2005 yılının ilk yarısı sonunda Türk müteahhitlerin konumda bulunan bir sektör aynı zamanda geniş yatırımlar gerektirdiğinden finans sektörüne karşı hassastır diyebiliriz. Bunu hemen banka sektöründe gerçekleşen 2001 krizinde inceleyelim: Hem sektöre tüketicilerden talep gelmemesi hem de çürük yapılaşma nedeniyle oluşan güvensizlik inşaat sektörünün 2000 yılına kadar toparlanma çabalarıyla geçirmes