A-2343-Perspective30-IC-email 2015 | Page 80

Olmalıydı! Ama olmadı... Ağır devinimlerle paketi açacak KADIN. Çikolataları, viski bardağının yanındaki çerez tabağına özenle yerleştirecek. Oturacaklar. Söze nereden başlayacaklarını bilememenin sıkıntısıyla; gözleri yerde, salonu boydan boya kaplayan Çin halısının üzerinde kenetlenecek. Birer yudum viskiyle başlangıç yapıp gevşemeye çalışacaklar. Birer yudum viski, bir badem, bir çikolata. İyice sokuldu erkeğe GENÇ KADIN. “Üşüyorum,” dedi. GENÇ ERKEK, KADIN’ın elini sımsıkı tuttu; incecik, eprimiş pardösüsünün cebine soktu. Eve çıkan dik yokuşu tırmanıncaya kadar, bacakları soğuktan mosmor olmuştu KADIN’ın. Ama, iğne iğne karıncalanan derisine inat, kor ateşler gibiydi içi... Köşedeki bakkaldan bir cep kanyağı aldılar. Yakacakları yoktu. 80 Rengi atmış makine halısının üzerine bağdaş kurup oturdular. “Bir yudum sana...Bir yudum bana...” Şişe bittiğinde, o incecik tüysüz halı, büyük bir gururla; birbirine kenetlenmiş, çılgınca sevişen âşıkları ağırlıyordu... (Kimdi onlar?) Çin halısının gizemli motiflerinde birleşen ürkek bakışlar, yavaş yavaş yükselip, birbirlerinin üzerinde yoğunlaşacak. “Ben,” diye başlayacak ERKEK. “Ben,” diye başlayacak aynı anda KADIN da. Gülüşüp susacaklar. Duygusal yönü olmayan bir iş görüşmesinin iki tarafı gibi, yoktan var olan mal varlıklarını kibarca paylaşacaklar. Gitmeye davranacak ERKEK.Yüzünde tutuk bir gülümseme. Git, durma! Çok bile kaldın... Ağlamayacak KADIN! Damarlarında dolanan alkolün verdiği gevşeklikle rahat, elini uzatacak. Belki de son kez kucaklaşacaklar. Pahalı parfüm kokuları birbirine karışacak. “Biliyor musun, senden ayrılıp eve gittiğimde, saatlerce ellerimi yıkamıyorum. Ellerime sinen kokunu yitirmemek için...” İlk buluşmalarında süründüğü çiçek kokusu kadının... (Çiçekler kokmuyor mu artık?) Beraberce kapıya doğru yürüyecekler. Bir ağızdan mırıldanılan, sıradan veda sözcükleri... Ve kapı ERKEĞİN ardından usulca kapanacak. *** Telefon çaldığında, duştan yeni çıkmıştı KADIN. Üzerinde havlu, ıslak ayaklarla salona doğru yürüdü. Telefonu açtı. ERKEK’ti. “...Düşündüm de... Bu akşam gelmemin gereksiz olduğuna karar verdim. Avukatımla konuştum, yarın öğlen sana uğrayacak. Ayrıntıları onunla halledersiniz. Böylesi senin için de daha uygun olmaz mı?” Telefonun yanındaki tabakta kalan son çikolata parçasını ağzına attı KADIN. “İyi ki aradın,” dedi dingin bir sesle. “Yoksa ben seni arayacaktım. Bu akşam dışarı çıkıyorum da...” Kakaonun kokusunu derin derin içine çekti. “Bu aşk çoktan bitti, dönüşüm yok! Artık başka yaşamlara kucak açıyorum,” diyemeyecek ERKEK. “Avukatını göndermene de gerek yok,” diye ekledi. “Yarın evde olmayacağım. Benim avukatımla görüşmeleri yeterli.” “Hep o SÜRTÜK yüzünden, değil mi?” demeyecek KADIN da. Telefonu kapatır kapatmaz, yatak odasına koştu. Aceleyle saçlarını kuruladı, sımsıkı bir atkuyruğu yaptı. Bu tür sorgulamalar için, çok geç artık! Ağzına bir parça çikolata atacak KADIN. Kopuş noktasından ötelere doğru, yumuşacık kulaçlar atacaklar. İncitmeden, acıtmadan, özenle seçilmiş sözcüklerle konuşacaklar. Paylaşılacak sevginin kalmadığı yerde, konuşulacak şeyler de sınırlıdır! Uzaktan kumandayla hızlandırılmış robotlar gibi, sabırsız devinimlerle, bir kot pantolonla gömlek geçirdi üzerine. Çantasını kaptığı gibi dışarı fırladı. Uzağa değil, köşedeki pastaneye kadar gidecekti. Evde, hüzünlerini kaplayacak çikolatası kalmamıştı... P