A-2343-Perspective30-IC-email 2015 | Page 50

hepimizde mevcuttu. Ve o zamana kadar ise kadın ancak buna hazırlanmaktadır ve hazırlanmalıdır. Topluma işlemiş tüm gelenekler kadını evliliğe ve kocasına hazırlamak üzerine temellendirilmiş; gerek ev işlerini öğretme, gerek ekonomik bağımsızlığından yoksun tutma gibi mekanizmalar hep kadını bağlamış ve sonunda boğacak duruma gelmiştir. Neyse ki birinci dalga feminizm ve ardından özellikle 19.yüzyılda kadınlara verilen birtakım haklar ve günümüzdeki daha cesur hareketler sayesinde bu bağ gevşetilmiş, kadınlarımız bir nebze daha rahat nefes alır duruma gelmiştir. Fakat bunu da yalnızca gelişmiş ülkeler için söyleyebiliyoruz. Özellikle ülkemizde durumun çok vahim olduğu açıkça görülüyor. Maalesef ülkemizde kadının sosyal ve ekonomik hakları konusuna geçmeden önce yaşama hakkını korumak gerekiyor. Kadının kalbi olduğunu, erkek kadar insan olduğunu ve dine bu kadar önem veren bir ülke isek kadına zarar vermenin her insan için olduğu gibi “günah” olduğunu benimsetmek gerekiyor. Kadınların bunlara başkaldırmasını önle50 “Sadece erkek değildir kadını ezen. Kadın kendi hayatından sorumlu olmaktan vazgeçerek kendi kendini de eziyor.” mek için en kolay yol ise herhalde kadını silikleştirmek, korku ve baskıyla umutlarını elinden alarak onu boyun eğmenin en iyi şansı olduğuna inandırmaktır. Toplumumuzda birtakım kötülüklere uğrayan bazı kadınları, hatta çoğunun, başkaldırmamasının sebebi budur. Kadınlarımız ya özgürlükleri için hayatlarını feda etmek zorunda kalıyor ya da hayatları için özgürlüklerini. Bu ülkenin adalet terazisinin ortası yok ne yazık ki. İşte bu y